halen hakkında safsatalar üzerinden konuşulan inkılab. biraz daha açıklamak istiyorum daha önce yazdıklarımı.
şimdi ben kaldırıp da "kontempırıl kondişınları göz önünde bulundurur ve politik jankçıra bunların influınsını da dikkatlice analayz edersek; siyasette fandımentıl olanın işte bu kontempırıl kondişınlar olduğunu anlamış oluruz" dersem, herhalde bunun halkın konuştuğu dil olmadığını; yapay bir dil olduğunu, zorlama olduğunu anlamanız uzun sürmez değil mi? peki benim gibi sayıları binlerle sınırlı olan ancak ülke yönetiminde de birincil derecede etkisi bulunan insanlar bu şekilde konuşsa, halk da bu dili konuşmasa, biz kaldırıp da bunun halkın dili olduğunu, türkçenin bir aşaması olduğunu iddia edebilir miyiz? herhalde edemeyiz.
diller birbirinden etkilenir. bundan doğal bir şey yok. ama gelin görün ki, osmanlıcanın devlet elitinin kullandığı suni bir dil olduğunu iddia etmenin de bu konuyla bir alakası yok. burada önemli olan, sarayın o ağdalı dilini halkın kendi dilinden ayırmaya çalışma çabası olarak "osmanlıca dili" hakkında yorum yapmak. zira harf inkılabıyla (ki aslında dil inkılabını kastediyorum aynı zamanda) doğrudan alakalıdır bu konu.
aslında şuradaki http://en.wikipedia.org/w.../Ottoman_Turkish_language ilk paragrafı okusanız da yeter. maalesef türkçe kısmı hem kaynak noktasında sıkıntılı, hem de çok daha farklı ve bence anlamsız bir giriş yapılmış.
orada özetle osmanlıların en güçlü döneminde arapça ve farsça kelime sayısının türkçeyi geride bıraktığı, ancak halkın bu yeni gelişen dile pek aşina olmadığı, onu tam olarak kavrayamadığı ve çok daha az sayıda yabancı kelime kullandıkları anlatılıyor. zaten bizim de anlatmaya çalıştığımız şey bu. lisan-ı osmani dediğimiz, adı üzerinde, saray dilidir. türkçe asıllı olmasına rağmen, o kadar çok arapça ve farsça kelime ve gramer ithal edilmiştir ki, bunları anlamak sıradan bir vatandaş için neredeyse imkansız hale getirilmiştir. aynı dönemde halkın konuştuğu dil ise bildiğimiz türkçedir, arap alfabesiyle yazılır. modern türkçenin de bel kemiğini oluşturur. türki-i basit denilen ise, dili sadeleştirmeye yönelik bir edebiyat akımıdır ve konumuzla alakalı değildir. zaten bu akımın çok başarılı olamadığını da çoğu kaynakta yorum olarak görürsünüz. ama dediğim gibi, bunun konumuzla alakası yok. dilde böyle bir yapılanmaya gidilme sebebini de yukarıdaki entride açıkladık. elitizm. ya da aristokrasi diyelim isterseniz. bu osmanlılara has bir şey de değil üstelik. pek çok hanedanlık buna benzer bir strateji izlemiştir ve o dönemin koşullarında bu doğaldır.
asıl doğaya aykırı kaçan, 20. yüzyıl gibi ulus devlet şeklinin, yaşayabilecek tek devlet şekli olduğunun düşünüldüğü bir dönemde, daha hala bu dili zorla yaşatmaya çalışmaktır. dil devrimini savunmamın yegane sebebi de bu açıkçası. dilde reforma gidilmesi gerekliliği çok açıktı cumhuriyet kurulduğunda. şunu unutmamak lazım, kemalizme yapılan eleştirilerin pek çoğunda haklılık payı vardır. ancak bu eleştirileri anlamsızlaştıran şey, bu eleştirilerin usturupsuzca yapılması ve kendi içinde çelişmesidir. kemalistler yeni bir türkçe yaratıp, onu insanlara ezberletmedi. aslında aksine, yeni bir dil yaratan; osmanlılardır. lisan-ı osmani, yapay bir dildir. halkın dili de değildir ayrıca.
bu inkılaplar eleştirilemez mi? elbette eleştirilebilir. mesela neden dildeki arapça ve farsça kelimeleri temizlerken gösterilen cesaret, ingilizce ve fransızca gibi batılı dillerden gelen kelimeler için de gösterilmemiştir? neden halkın günlük hayatta kullandıkları arapça ve farsça kelimelere karşı bile bir hazımsızlık sergilenmiştir? neden osmanlıya ait olan pek çok şey unutturulmak, tarihten silinmek istenmiştir? aslında hepsinin de sebebi çok açık. kısa sürede bir ulus devlet inşa etmeye çalışıyorsanız, bu sürecin çok da sancısız geçmeyeceğini az çok tahmin edersiniz. cumhuriyeti kuranlar, ulus devlet inşa etmeyi birincil maksat olarak görüyorlardı. bu ulus devleti de batıyı model alarak gerçekleştirme gayreti içindeydiler. bunun yarattığı mağduriyetleri görmezden gelemeyiz.
ancak tutup da bizi ceddimizden kopardılar diye tüm bu olanlara isyan etmenin de anlamsızlığı ortada. eğer hepimizin büyük büyük dedesi osmanlı paşası değildiyse (ki böyle bir şey mantığa aykırı), o zaman kabul etmek zorundayız ki bizi cahil bırakanlar cumhuriyeti kuranlardan ziyade, osmanlı devletini idare edenlerdir. eğitim anlamında, cumhuriyet döneminde yaşanılan mağduriyetlerin kat be kat fazlası osmanlı döneminde yaşanmıştır.
tabi ben bunu yazınca da birisi çıkar medrese eğitiminin faziletlerinden, ne kadar ileri bir eğitim anlayışı olduğundan falan bahseder. bu da neyle kıyasladığınıza bağlı. eğer orta çağ avrupasıyla kıyaslıyorsanız, haklı olduğunuz çok açık. başka türlü, fatihin çağ açıp çağ kapamasını da, osmanlının nasıl olup da hristiyanları avrupa kıtasına hapsettiklerini, nasıl olup da bu kadar bariz bir üstünlük sağladıklarını açıklayamayız.
ama aynı şekilde, eğer aydınlanma sonrası avrupayla kıyaslarsak, o zaman da yine kabul etmek zorundayız ki osmanlının dini temelli eğitim sistemi çökmüş, batının fenni karşısında asırlarca, defalarca ve onur kırıcı bir şekilde mağlup olmuştur. şimdi yapmamız gereken, osmanlının hezimete uğramış planlarını, programlarını alıp 21. yüzyılda yeniden uygulamak mıdır, yoksa tarihten aldığımız bu heyecan ve cesaretle tekrar medeniyetler yarışında üstün konuma gelmek için zamanın ilmini zamanın koşullarına göre öğrenip, öğreterek; hz peygamberin "ilim çinde dahi olsa alınız" hadisi uyarınca, ilmi onu en iyi bilenlerden alarak islam aydınlanmasını gerçekleştirmek midir? zaten iki asırdan uzun bir süredir islam dünyasının eninde sonunda karşı karşıya geldiği bir sorundur bu.