temiz siyaset

entry10 galeri
    9.
  1. gayet de mümkün olan siyasettir. hatta formülünü de vereyim, tek doğruyu kendi doğrusu zannetmeyen, kendi hayallerini başkalarına dayatmayan, kimlikçi değil; uzlaşmacı, akılcı, rasyonel siyaset temiz siyasettir.

    siyaseti kirli bir iş olarak yorumlayıp çıkmak moda oldu bu günlerde. kenan evrenin yetiştirdiği bir neslin çocuklarından da tam olarak bu beklenirdi zaten. yani hata bizde değil, bize siyaseti öcü gibi gösterenlerde. ama bizim de okumamız, araştırmamız ve bu dar kalıpları artık aşmamız gerekiyor.

    nedir siyaset? politika kelimesinin türkçedeki enteresan bir iz düşümüdür. çünkü bizde siyasetin kökü seyisle aynıdır. artık nasıl bir kafayla bunu "at bakıcılığı"yla ilişkilendirmişler bilemeyeceğim ama bu kelimenin yönetim olarak sınırlandırıcı bir anlam ihtiva ettiği ortadadır. kelimenin orijinali olan politika kelimesi ise taa, aristo, felatun döneminde bile kullanılan bir kelimedir. polis yani şehir kelimesiyle aynı kökten gelir. şehirle ilgili demektir kısaca.

    eğer bunu günümüze uyarlarsak, ki uyarlanmıştır da zaten, siyasetin ülke ile ilgili her şeyi kapsadığı rahatlıkla iddia edilebilir. başbakana kafa tutan ana muhalefet liderinden tutun da, evde eşine bulaşıkları yıkamasını söyleyen adama kadar herkes siyasete girmiştir. evet, yanlış anlamadınız. bir adamın karısına "bulaşıkları yıka" demesi dahi siyasettir. siyasi bir anlam içerir. hatta bu sırf bu konuda, donanımlı bir feminist sayfalar dolusu bir makale yazabilir. bireysellikten çıkıp kollektifliğe kayan her şey siyasi anlam içerir. kaldı ki benim bu sözüm dahi, siyasetin en küçük biriminin birey olduğunu iddia edenler tarafından eleştirilebilir, haklılık payları da vardır. ama uzun sözün kısası, insanlığın olduğu her yerde siyaset vardır.

    bu yüzden siyaset de biz insanlar ne kadar kirliysek, en fazla o kadar kirlidir.

    temiz siyasetten herkesin farklı bir şey anlaması mümkün. zaten siyaset biliminin ortaya koyabileceği bir "temiz siyaset" kavramından bahsedebilmek pek mümkün görünmüyor. kimine göre temiz siyaset, küfür ve hakaret içermeyen siyaset olabilir. ama bana göre temiz siyaset, yukarıda da bahsettiğim gibi, kimliklere dayalı olmayan, dayatmacı olmayan, uzlaşmacı ve akılcı siyaset şeklidir.

    bakıyorsunuz tarihe. naziler bir fikir atıyorlar ortaya. buna göre yeryüzündeki bütün geri kalmış ırkları yok edersek ve geriye sadece beyaz kafkas ırkını bırakırsak (onun bile tamamı değil) o zaman dünya muhteşem bir yer halini alır. hiç kimse bunun yüzde yüz yanlış bir şey olduğunu iddia edemez. çünkü öyle bir dünya şimdiye kadar hiç var olmadı. ancak milyonlarca insanın çoluk çocuk denilmeden öldürülmesinin vicdana sığan bir tarafının olmadığı da ortada.

    stalinin de kafasında bir takım fikirler vardı. bunları uygulamak için o da milyonlarca insanın hayatını çalmakta beis görmedi. bazen dayatmacılık bu boyutlara ulaşmayabiliyor. sadece yandaşı kayırıp, muhalefeti susturmak ve sindirmek boyutuna indirgenebiliyor mesela. yada sadece insanları belli kıyafetleri giymeye veya giymemeye zorlamak şeklinde de tezahür edebiliyor. ama neticede bunların hepsi kirli siyasettir bana göre. dayatmacıdır. insanları kimliklere ayırır, stereotipler oluşturarak sağlıksız analizlerde bulunur. adaletsizlik yaratarak toplumun bir kesimini dışlayarak bezdirir, bir kısmını da hak ettikleri yerlerden daha yüksek yerlere getirerek şımartır. bu şekilde bir düzenin fazla uzun yaşama olanağı yoktur. çünkü dışlanan insanlar hep bir yolunu bulur ve bu rejimi yıkarlar. aydınlanma çağında olan da budur. bugün abdde siyahların hak mücadeleleri de buna örnektir. akpnin iktidara gelişi de örnektir. iktidardan düşüşü de bunun bir örneği olacaktır. çünkü dayatmacı sistemlerde devlet kudretini elinde bulunduran kesim, sadece bunu korumakla mükellef görür kendisini. sistemin hatalarını düzeltmek için efor sarf etmez. zaten bunu istese de yapamaz, çünkü sisteme eleştiri getirdikleri an, aynı zamanda kendilerine de muhalefet etmiş olurlar. halbuki muhalif kanat eleştirilerinde hürdür ve sistem dışı düşünebilir. bu yaratıcılık farkı eninde sonunda gücün iktidardan muktedire, yani gücü tekeline almaya çalışandan, gücü kendi çabasıyla oluşturanlara geçer. zaten siyasi tarihte sürekli devinim yaşanması da bu sebeptendir.

    kimlik siyasetinin en çirkin tarafı ise dışlayıcılığıdır. kendisinden olmayanı dışlar. ya dış mihrak olarak görür, ya da dış mihrakla işbirliği yapan bir hain olarak görür. kendisine yönelik en ufak eleştirileri bile büyük bir tehditmiş gibi algılar. tansiyonları gerer. insanların birbirlerine düşmesine sebep olur. ayrıca bu tarz bir siyaset anlayışının hakim olduğu ülkelerde iktidarlar arası geçişler de hep sancılı olmuştur.

    bu yazının sırf akpye yönelik bir eleştiri olduğunu düşünüyorsunuz değil mi? ancak burada bahsettiğim şeyleri bizler tarihimiz boyunca defaatle yaşadık. benzer şeyler türkiyedeki daha pek çok iktidar döneminde yaşanmıştır. emin olabilirsiniz. sadece türkiyede mi? elbette hayır. dünyanın çeşitli ülkelerinde de yaşanmıştır, yaşanmaktadır. anc
    0 ...