Abdullah Güldanıştayın aldığı türban kararı hakkında şunları söyledi..
Bu anlayış diktatör rejimlerin felsefesidir. Kaygıyla karşılıyorum. Hayretler içinde kaldık. Bunlar (bu mahkeme kararı) çok yanlış ve tehlikeli şeylerdir. Beyefendinin hangi sıfatıyla, hangi hukuk bilgisiyle konuştuğunu anlamak elbette mümkün olmadı!
Çırakları konuşur da Recep Tayyip Erdoğandurur mu! O da -bilinen üslubuyla- açtı ağzını, yumdu gözünü:
Bu kararı kınıyorum. Bu hiçbir hukuk anlayışı içinde tanımlanamaz. (Kendisi herhalde .hukukçu. (!) olduğu için bu konuları iyi biliyor. Hukukçuluğu, tahmin ediyorum ki bildiği ingilizce kadardır. Meclis albümüne kendisinin .ingilizce bildiğini. yazdırmış da!..)
Recep Tayyip Erdoğandaha sonra Danıştay.a hitaben sözlerini şöyle sürdürdü: .Efendi, bu (türban) senin işin değil, Diyanetin işi. `Birileri bunun üzerine kendisine şöyle seslenmeliydi: Efendi, hele sen bu konulardan hiç anlamazsın. Bunlar senin değil, yargının işidir
Bir başbakan düşünün, yargıya, hem de ülkenin idari yargıdaki en üst düzey mahkemesine efendi diye hitap ediyor. Aklınca Danıştayı aşağılamaya kalkışıyor.
Başbakan ve bakanları tek tek konuştu, bunlara destek veren şeriatçı medyada -gazete ve televizyonlarda- Danıştaya en ağır hakaretler yağdırıldı ve son olarak dünkü (13 Şubat 2006 tarihli) Vakit Gazetesinde Danıştay 2. Dairesinin Başkan ve üyelerinin fotoğrafları tek tek, birinci sayfadan, manşetten yayınlandı.
Onlar açıkça hedef gösterildi.
Türkiyenin ne durumlara geldiğinin, ne durumlara düşürüldüğünün somut örneklerine bir kez daha tanık olduk."
AKP iktidarı Türkiyenin gündemini sürekli olarak sıkmabaşla gerdi... Çünkü elindeki tek seçim malzemesi o kaldı. Önceki gün TBMMde AKP Grup toplantısına bile 150den fazla üniformalı sıkmabaş getirtip şarkı söylettiler. Böyle bir sahneye Meclisi alet etmekten utanmadılar.
Danıştay bunların hedefi olmuştu. En başta Tayyip Erdoğan, hemen hepsi -her karardan sonra- Danıştayı eleştiriyordu. Abdullah Gül en sevdiği gazeteninVakit` olduğunu birkaç gün önce ilan etti.
Danıştayın o kararı neydi? Başbakan, hükümet üyeleri ve şeriatçı basın o kararı diline niçin dolamıştı?
Ankarada devletin bir anaokulu müdürü okula sıkmabaşla gidip geliyor. Ankara Valiliği bu öğretmene uyarıda bulunuyor. iki kez disiplin cezası veriliyor. Sonunda Valilik, bu kişiyi görevden alıyor. Gerekçe: Anaokulu öğrencileri her türde yönlendirmeye açıktır, bu öğretmen kötü örnektir ve görevde kalamaz. Öğretmeni görevden alıp başka bir yere atayan idare, yani Ankara Valiliği idi. Öğretmen Danıştayda dava açtı, davası reddedildi. Gerekçe: "Okulun niteliği nedeniyle Valilik işlemi doğrudur." Çığırtkanlık yapıp saptırdıkları karar işte bu.
Bu karar bugüne kadar Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa insan Hakları Mahkemesi tarafından verilen tüm sıkmabaş kararlarıyla örtüşüyordu.
En başta Başbakan ve bazı hükümet üyeleri ve onları izleyen şeriatçı basın, kararı çarpıttı. Topluma "Danıştay sokakta bile türbanı yasakladı" biçiminde sundu... Ve Danıştay üç aydan beri sürekli hedef gösterildi.
Başbakan 5 Nisan günü "Açık konuşuyorum, Danıştayda birçok engelle karşı karşıyayız"dedi.
Dün Danıştay basıldı. Cumhuriyet tarihinde böylesine yüz kızartıcı bir olay ilk kez yaşandı. Peki bundan sonra ne olacak?
Hiçbir şey! Dün saldırıyı hep birlikte kınadılar, lanetlediler!
Bizi yönetenler istifa etmeyip yerlerinde kalacak, yine pişkince demeçler verilecek, Vakit gazetesi ve benzerleri yayınlarını aynen sürdürecek. Bakalım bundan sonra sıra kime, kimlere gelecek.
Gözleri aydın! Ektiklerini biçiyorlar. Şimdi kına yaksınlar.
düğmeye kimlerin bastığı açık değilmi..