hayatından memnun olmayanlara verilen tavsiyelerdir.
kişinin hayatından memnun olmaması memnun olmasından daha zor bir durumdur aslında. evet evet, aynen de öyle.
sonuç itibariyle imtihan dünyasıdır. her zaman her şey istediğimiz gibi olmayabilir, olmayacaktır. üzüntüler olacak, hoşnutsuzluklar olacak, kırılmalar olacak, kazık yemeler olacak, kandırmalar olacak hepsini geçtim ölümler olacak. bunların hepsi imtihan sürecinin parçalarıdır. allah dert verdi mi dermanını da verir dostlar bunu unutmayın. tabi bunun için imanlı olmak icap eder. hakka itimat gerekir. bir bela, eza, cefa geldiğinde; inanmadığınız, tanımak istemediğiniz, görünce-duyunca-okuyunca dalga geçtiğiniz, tabiri caizse sallamadığınız, umurunuzda olmayan, sadece işiniz düşünce şöyle bir aklınıza gelen(ki oda yaratılış gereği istem dışı olandır - yaratana ihtiyaç duymak) yaratıcıdan derman beklemek sizce de mantıksız değil mi? bunu bir düşünün. bu nokta mühim. insanlar arasında bile vefa duygusu vardır. bir insana gösterdiğin inceliği allah'dan, seni yaratandan niye esirgersin?
çok net bir kural var. her zaman beterin beteri vardır ve an itibariyle haline şükretmek zorundasın. bu şükrün sebebi beterin beteri olduğu için değil sadece allah'ı gözettiğinden mütevellittir. o'nun hoşuna gidende budur zaten. şeksiz, tereddütsüz, en kalbi duygularla bağlılık.
üzerinize bir sıkıntı isabet ettiğini düşünelim. isyan etmenizin size bir yararı olacak mıdır. homurdanmanın veya kendinizi bitirmenin. he insani ölçüde tabi ki bir takım duygular açığa çıkar. nihayetinde insanız. o duyguyu verende allah. ama bu olabildiğince kısa sürmeli. allah'a teslim olmalı ve bu sıkıntının kendisinden geldiğini ve ferahın, refahında yine o'ndan geleceğini bilmeli. o zaman işte rahatlayacaksınız. bundan emin olun.
çok taze daha dün otobüste şahit olduğum bir konuşma var. onu aktarmak istiyorum konumuz ile hayli alakalı.
dün piyasaya çıktım yeni bir şeyler var mı diye, koşan mal vs. birkaç parça mal aldım otobüsle dönüyorum cuma vakti sonrası otobüs gayet boş. hatta bir ara ayakta sadece ben vardım. ortada cam kenarındayım. hemen arkamda ilk sıradaki koltukta iki tane 55- 60 yaşlarında amca var. konuşuyor mübarek hiç susmuyor ama. soldaki konuşuyor cam kenarındaki çok fazla katılmıyor. genel olarak diğer amcanın konuşmasını dinleme şeklinde geçiriyor zamanı. ara sıra "evet evet" şeklinde ikilemlerle tasdik ediyor, destekliyor "uyumadım seni dinliyorum" sinyalleri veriyor.
hasılı hemen önlerinde dikildiğim için istem dışı bende bir müddet sonra dinlemeye başladım. soldaki amca kendi durumundan bahsediyor. "benim dört oğlum var" diye devam ediyor konuşmasına:
"hepsini evlendirdim artık hanımla bir başımızayız kendi kendimize yetiyoruz işte. hafta içi karton-plastik topluyorum onları satıyorum. pazarları mahallede pazar pazarı kuruluyor orada da limon satıyorum. evimin bahçesinde de(gecekondu olmalı) tavşan besliyorum, yetiştiriyorum. yirmiye yakın yavrularım oldu. zaman zaman onları da satıyorum. öyle geçiyor hayat. istanbul'da yaşamak ne kadar kolay!" anaaa!!! ben şoklardayım. o ara elim ağzıma gitti. şaşırınca insan eliyle kapatır ya ağzını istem dışı. devam etti amcam:
"ben insanlar anlamıyorum. yahu istanbul burası. aç kalmak, işsiz kalmak ne kadar zor. hiçbir şey yapamıyorsan limon sat, simit sat, tezgah aç ama yeter ki iste. allah yardım eder geçinir gidersin. çalışmak iste. iş mi yok sanki!..."
dostlar dayı o kadar net konuşuyor ki sanırsınız iş adamı, ciddi geliri olan bir insan. yav kartoncu adam kartoncu.
şöyle bir baktım kendime. her şeyim tastamam. en önemlisi afiyetteyim, sağlıklıyım. dedim elhamdulillahirrabbilalemin. işte budur sevgili arkadaşlar. hayattan memnun olmak budur. böyle bir duygudur. yetinmeyenler için, şikayet edenler için ibretlik bir örnektir. he ders alana orası ayrı tabi.