hiç unutmam. bağdat caddesi nezih kitabevinden almıştık babamla. amına koyayım anıya bak. hemen devam ediyorum;
bir kış günüydü. yaşım 9 veya 10 olmalı. durumumuz iyiydi ama babam beni iyi yetiştirmek için almazdı bu illeti bana. günlerden bir gün almış ve eve kurmuştu (herhalde o gün umudu kesti benden). nasıl da sevinmiştim... hemen standart oyunları oynamaya başladım. yok tank, yok jewelry falan derken, iyice sarmıştı beni bu atari olayı. sonra zengin komşunun evine gittik. onda mükemmel ötesi bir oyun vardı. diğerlerinden çok farklıydı. sanki yaşıyormuş gibiydim. adı crossfire imiş. nereden aldıklarını öğrendik. o gece, heyecandan uyuyamadım neredeyse...
ertesi gün. o günün akşamı nezih kitabevine gittik. merdivenlerden aşağı koşarak indiğimi hatırlıyorum. babamsa inişime gülüyordu. saçlarımı kısa kestirirdik hep küçükken. sarışınım bir de. ''seke seke bir kavun iniyor'' dedi. bunu hiç unutmam. o zamana kadar çekingen olan ben, nezih'in görevlisine bayağı bayağı ''sizde cross fire var mı?'' sormuştum. bir tane kalmıştı. her yeri camdan bir vitrinin içinden çıkardı ve elime verdi. zevkten çıldıracaktım. kasetin üzerinde bir kadın resmi vardı. oyunda adamla koşuyorduk, savaşıyorduk ama kadın detayı hiç gözümden kaçmadı. sanırım o zaman reklam demek ne demek anlamıştım. eve gelip o oyunu açtığım ve oynamaya başladığım ilk 2-3 saat, hayatımın en güzel saatlerindendi, en saf mutluluk dolu olanıydı herhalde.
oyundan hatırladığım; duvarları yıka yıka gidiyordum, savaş vardı. vietnam vardı. helikopter vardı. tank vardı. ateş eden insansız silahlar vardı. çok kaliteli oyundu be sözlük. playstation 1'den bir tık geride hani.
heh bu arada, 6 milyondu fiyatı. 6000000 yazan turuncu ufak etiketi unutmamışım...