nerden geldi aklıma bilmiyorum ama bu sabah seni özleyerek uyandığımı farkettim. yine uyandığımda hatırlamadığım rüyalarımdan birine gelmiştin sanki.. yataktan kalkar kalkmaz benim için yaptığın o resmi aradım tozlu ama hatıra kokan kutuların içerisinde...
resimdeki sahne donukluğuna inat öyle canlı ki hafızamda. üniversite 2. sınıf ve benim dibe vurduğum zamanlar. okulu bırakacağım ben diye direttiğim, sen ve mert' in beni ikna çabalarınız. kafa dağıtmak için gittiğimiz inciraltı cafeleri. benim sizi tuvalete gidiyorum bahanesiyle oracıkta bırakıp da deniz kenarına gidişim, beni nerede bulacağını bilen sen... hiç konuşmadan nasıl anlaşabiliyorduk seninle hala hayret ederim bu kutsal birlikteliğe. sessiz yapılmış anlaşmalarımızın huzuru...
Bir daha asla senin gibi bir arkadaşım olmayacağını çok iyi biliyorum. hani aşk bir kez yaşanır derler ya bence gerçek dostluklar da öyle... biz bunu yakaladık da neden ayrıyız şimdi? neden sen orada dev dalgalarla dövüşürken, ben burada senin yanında olamayıp küçük rüzgarlarda savruluyorum... yine taburelerimizi birbirine yanaştırıp, merhaba desek ya birbirimize. ne kadar naif bir tanışma öykümüz vardı değil mi? okulun ilk günü bir merhaba ile başlayan ve zamanın akıp gitmişliğinin hayreti içerisinde geçen 2 saatlik sohbet. nasıl olur da iki farklı kişi başka şehirlerde neredeyse aynı hayatı yaşayabiliyor?
şu an sadece senin yanında olmak istiyorum... bırak yine uykusuz kalalım, ekmek alacak paramız olmasın, parklarda sabahlayalım, elektrik faturasını ödemeyi unutup mum ışığında gölge oyunu oynayalım, aptal videolar çekip kendi halimize gülelim, gözlerimi açtığımda dalgalarını göreyim sadece, ben susayım ve sen benim yerime küfret yine... öyle özledim ki seni... ve senin de beni şu an özlediğini biliyorum. arasam şimdi diyeceğin cümleyi biliyorum "sen de mi"...
evet canım ben de...