Billindiği gibi Görgü Cemi ya da Cemlerinin bir diğer adı da Kırklar Cemidir. Alevi inanç geleneği, talibin Muhammed-Aliyoluna girmesi olan ikrar verme, kardaşlık/musahip tutma ve görülme sorulma törenlerini yapıldığı Görgü Ceminin Muhammedin Miraçtan döndüğünde Kırklar Cemine kabul edilişine bağlamaktadır.
Abdülbaki Gölpınarlı şu saptamayı yapar:
Bektaşilerde nasip alan, yani ikrar veren kişinin girdiği törene, bu törenle manevi aleme ağmak amacıyla Miraç derler. Nasip alan kişiyi tören bittiğinde Miracın kutlu ya da mübarek olsun diye kutlarlar. Alevilerin musahib kavline girişlerinde de Miraçlama dedikleri nefes okunur.
Sünni ve Şii geleneğinde Mirac olayı , biçimi ve sayısı üzerinde çok sayıda rivayet vardır. BiriMekke, diğeri Medinede olmak üzere en az iki kez Muhammedin Miraca çıktığından tutunuz da, Peygamberin, ikisi Mekkede, 118i Medinede olmak üzere tam 120 kez Mirac yaşadığına dair bir hadisten bile söz edilmektedir.
Kuranın XVII. ve LIII. surelerinin sadece iki ayetinde geçen Miraç (yukarı çıkılacak araç, merdiven anlamında) olayının Alevi-Bektaşiler tarafından yapılan yorumu Sünni ve Şiilerinkinden çok farklıdır. Cebrail tanrının kendisine görünmek istediği haberini getirir. Yıldırım gibi hızlı uçan kanatlı at, Buraka binerek göğe yükselir. Muhammed kendini Kudüsde Süleyman Peygamberin tapınağı (Kuranda Mescid-ül Aksa adı geçmektedir) üzerinde uçarken bulur ve nurdan bir merdiven görür. Ve merdivene tırmanarak tanrıyla buluşmaya çıkar. Yedinci kata çıktığında, Tanrı katına varmadan önüne heybetli bir arslan çıkar, bu Alidir. Kükrer bırakmaz onu. (imamlardan rivayet edilen Şii Mirac anlatılarında da Peygamberin çeşitli biçimlerde Ali ile karşılaşması vardır; ama sadece Anadolu Alevi geleneğinde Aliyi arslan donunda gördüğü alatılır) Peygamber arslandan çekinir; mühür yüzüğünü (hatem) ağzına vermesini fısıldar kulağına Cebrail. https://galeri.uludagsozluk.com/r/676380/+
imam Cafer-i Sadık Buyruğunda, yüzüğünü ağzına verdi, onda nişan kaldı. Andan (arslan) sakin oldu. Seyyidi (Muhammed) Sidret-ül Müntehaya erişti. Dost dosta kavuştu. Doksan bin kelam söylendi... denilmektedir.
Hatayi, Muhammedin genç ve mahbub bir delikanlı donunda göreceği tanrısına kavuşmasına izin veren, hatta rehberlik eden arslanı şöyle tanımlar:
Yedinci felekde Arslan görünen
Hatemin ağzına verip sır eden
Gelip Kırklar ile Cemde bulunan
Cümlesine serdar olan Alidir
Başka bir versiyonda ise, Sidret-ül Müntehada perdenin arkasından yeşil benli elini uzatıp
gel habibim, ben bu evreni senin yüzsuyu hürmetine ve senin sevginden dolayı yarattım
diyen tanrıyı Alinin donunda gördüğü anlatılır. Muhammed Miraç dönüşünde Kırklar sohbetteyken kapılarını çalar. Burada geçtiği anlatılan konuşmaları ve olayları dinlememiş ve bilmeyen Alevi can yoktur. Ali çıkarıp yüzüğünü (hatem) geri verince, onun büyüklüğünü tasdik edip:
Ey ashaplar gerçek Alidedir; Aliye varın, ondan isteyin dileklerinizi der. http://1.bp.blogspot.com/...1600/allahn_aslan_ali.jpg
Kırklar ikrar verip ikişer ikişer musahib tutarak, Aliye talip olurlar. Muhammed de Cebrailin rehberliğiyle Ali ile musahib olur. Yer gökle, Cebrail Adem peygamberle, Muhammed Ali ile musahiptir artık. Alevi inanç söylenceleri arasında çok önemli bir yeri olan bu göksel Kırklar Meclisi olgusu, Peygamberin islamı yaymaya ve yaşatmaya çalıştığı 12-13 yıllık Mekke dönemindeki kendisine bağlı inananlarla yaptığı gizli toplantıların, toplum bilincinde kutsanıp mitoslaştırılmasıdır.
Bunun ilk örneğini 8.yüzyılın ortalarında imamların bilginlerinden Muhammed Bakır döneminde yazılmış Ummul Kitabda Adem yaratılmadan onbinlerce yıl önce (yaratılış ötesinde) nurdan insan biçimliTanrının organlarını oluşturan yaratılmamış Ehlibeyt beşlisi dışında onlara bağlı ve 12 nakib, 28 necib tanımlamasıyla (kırklar) 1000 renkli Beyazlık denizinde yaşayan, farklı renklerde nurdan ruhsal varlıklar olarak olarak anlatılır.
Tanrı hepsinde de görünüm alanına çıkar; ancak Ehlibeyt Beşlisi dışında sadece Salmana tanrısallık bağışlamış ve onu kendine vekil yapıp Şeytanı altetmiştir. Bu kırk nurdan ruhsal varlıklar Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar vb. verilen adlar göstermektedir ki bunlar, Peygambere ilk inanan gerçek Kırklardan başkası değildir. Mekkede ilk islam topluluğunun tapınma yeri yoktu. ibn Hişamın (ö.828) Siyar-ı Nebisine (s. 159, 190) göre, islam Peygamberi yaklaşık 13 yıllık Mekke döneminde, ancak yarısında tamamladığı kadınlı erkekli kırk kişilik inananlarıyla kendi evinde, Mekkenin en dar ve gizli sokaklarında bulabildiği uygun bir mekanda ya da bir mağarada tapınma düzenlemeye başlamıştı.
Akşam, gece ve sabah olarak bildirilen Tanrıya dua etmeyi/tapınmayı, anlaşılıyor ki, putperest Mekkelilerin ağır baskıları yüzünden, kendilerini güvencede hissettikleri ya da güvenceye aldıkları zamanlarda akşamdan başlayarak sabaha kadar toplu tapınma biçiminde yerine getiriyorlardı. ibn Hişamın verdiği bilgiler, 9.yüzyılın ortalarında yazılmış ikhvan-as Safa Risaleleri tarafından desteklenmektedir.
Bilginler Miraç olgusu ya da mucizesinin tarihi olarak, Muhammedin peygamberliğinin 6.yılı yada Hicretten 4 yıl önce, yani 618 olması gerektiği ki 620 diyenler de bulunmaktadır- üzerinde anlaşırlar. Birincisi, 616 yılı Kırkların, yani ilk islamların sayısının kırka tamamlandığı tarihtir. Artık Kırklar Meclisi kurulmuştur. Yukarıda söylendiği gizli yerlerde geceleri cem olup, hem gizlice ibadetlerini yapıyor hem de gündüz bulabildikleri, çeşitli biçimlerde sağlayabildikleri günlük yiyecek ve içeceklerini paylaşıyor.(Simgeleşen bir üzüm danesinin bölüşümünü düşünelim.) Kuşkusuz yarınki yaşamları ve islamı yayma hizmetlerinin planları da konuşulup tartışılıyordu.
Ayrıca bu tarihten itibaren islam peygamberi ve ilk islam inananları üç yıl boyunca Mekke aristokratlarının sürgün ettiği Şeb-i Abi Talib adıyla anılan bir vadide ekonomik ambargo altında açlık sıkıntısı çekerek ve her an ölümcül bir saldırı bekleyerek yaşamaktaydılar. Muhammedin Mekke yılları, kendisini ve kabilesinin, islama ilk inananların, en sıkıntılı ve baskı gördüğü yıllardır; büyük yoksulluk ve açlık çekiyorlardı. Çünkü, 620 yılı başlarında varlıklı karısı Hatice ve hemen arkasından, Müslüman olmamasına rağmen, kabile yasalarına göre, kendisini koruma altına almış olan amcası Ebu Talip de ölmüş bulunuyordu. Yine kabile geleneklerine göre talep ettiği aman hakkını Mekkede hiçbir aileden alamayınca, Taife göç etme girişiminde bulunmuş; ama taş ve sopalarla karşılanmıştı. Muhammed Şeb-i Abi Talip sürgününden, ölen karısı Haticenin akrabalarının verdiği aman hakkı ile Mekkeye geri dönebilmişti.
Bu tarihte sayıyı tamamlayıcı olarak Kırklara karışan kişinin adını merak etmektesiniz ya, duyunca da Aleviler olarak şaşıracak, inanmıyacaksınız. Onu, inanç geleneğimizdeki Kırklara karıştırmak değil, kapısına bile koymazsınız; çünkü hemen Ebubekirin halife seçimi sırasında Aliye ve özellikle Fatimaya yaptıklarını anımsayacaksınız. Oysa bu sahabi, Ortodoks islamın en adaletli halifesi olarak büyük saygınlık sahibidir. Bu kişi Khattab oğlu Ömer idi. Bildiğiniz gibi Muhammedi öldürmek niyetiyle evinden çıkan ve Mekke ticaret aristokrat aileleri arasın gücü ve savaşçılığıyla tanınmış 27/28 yaşlarındaki Hattab oğlu Ömer, kızkadeşinin direnişinden etkilenerek Peygamberin yanına müslüman olmak için gelir. Ancak Ömerin kırkıncı kişi olarak islama girmiş olması, Muhammedi ve kabilesinin üç yıllık sosyal ve ekonomik ambargo altına alınmasını engellemez.
ikhvan as-Safa (IV.Risale 16.kısım) bir küçük paragraf içinde şöyle söylemektedir:
Muhammed ilk kez misyonuna, yani peygamberliği yayma eylemine Hatice ile başladı, sonra vasisi Ali, dostu Ebubekir, Malik, Abuzer, Şuayp, Bilal, Salman, Cubeyr, Basir ve diğerleriyle, bir kadın 39 erkekten oluşan bir topluluk oluncaya kadar sürdürdü. Peygamber, ya Abu Cehilin ya da Ömerin din değiştirerek islamın güçlendirilmesi için Tanrıya yalvardı ve kırk kişi oldular; o zaman yüce davayı açığa vurdular (izharu d-dava)...(Yves Marquet, La Philosophie Des Ikhwan al-Safa, etudes et documents, Alger, 1973, s.373)
ilk Kırklar arasında adı geçensahabilerden Ebubekir ile Ömerin Ummul Kitabta 12 Nakib ve 28 Necib arasındabulunmamaktadır. Ayrıca Kolayni Al Kâfisinde, imam Bakırın Salman, Mikdad, Abu Zer, Ammar Yesari vb. bazı isimler vererek, diğer sahabilerin din kurucusu Dedesine ihanet ettiklerini söylediğini yazmaktadır. Dahası Ömer bin Khattab, Medinede ilk Cemde, yani ilk toplu tapınmada ikrar verip Ensardan biriyle yol kardeşi (musahip) olmuştu. Peygamberin dünyadan göçmesiyle, cenazesini bile kaldırmadan ikrarlarından döndü herikisi de. ikhvan as-Safa Kırklar Meclisini, Ummul Kitap gibi yaratılış ötesine götürmüyor, onu tarihsel nesnelliği içinde ve çok gerçekçi değerlendirmektedir.
Bu Meclisin kuruluş amacı, Mekke ve Medinedeki inançsal, sosyal, ekonomik ve siyasa işlevler ve ilişkilerin temelinde tüm insanlığı kapsayan evrensel devlet-toplum tasarımı geliştirmiş bulunuyordu. imam Cafer Sadık Buyruğuna sınıfsız bir toplumun yaşadığı Rıza Kenti olarak yansımış bu tasarım, Fransızcaya Cité Spirituelle (Ruhsal yada manevi kent ya da devlet) olarak çevrilmiş; dinsel inançlardaki ruhsal yaşamın, cennette ölümsüzleşen sonsuzluk hedefi üzerine kurulmuş mükemmelliğe-olgunluğa ulaşması için tüm özellikleriyle cennetin nesnelleşmesi, dünyaya taşınmasıdır bu tasarım.
Dünyayı ve insanlığı bozulmaktan ve bozan kötü nesillerden (baş hedef Abbasiler olmak üzere tüm baskıcı yönemtimlerden) kurtarmak için din ve inançlar konuşunda biliçli ve gerçek bilimleri özümsemiş bu alanlarda yetişmiş eğitimli, deneyim sahibi kardeşlere (ikhvan) gereksinim vardır ve dinler, ancak karşılıklı konuşup tartışmak ve yardımlaşmakla yüceltilebilir (Risale I,100, 140; Risale IV, 126)
Bu devlet tasarımının başında zamanın imamı vardır diğer hiyerarşik organlarından dört Abdal dört meleği temsil eder ve Hüccet ya da baş Dai makamındaki kişinin başkanlık ettiği en önemli organ kırklar meclisidir. Sonra dört yüzler ve onları eğitip yetiştirdiği dört binler gelir... Yesribli (Medine) hacılar aracılığıyla, Üç Akabe Biatı anlaşma ve konuşmaları sonunda, 622 yılında Medineye göç etti Muhammed. Kırklar Meclisi, bu baskı ve sıkıntılı çok gizli çalışmalar gerektiren yıllarda oluşturulmuş ve görev yapmıştır.
Başlarında 2022 yaşlarındaki Alinin bulunduğu, hem Peygamberi koruyan (Alinin, Peygamberin evini basarak öldürmeye gelenlere, onun yatağında yatıp, hayatını ortaya koyarak karşı durduğunu anımsayalım), hem çeşitli yollarla abluka altındaki Müslümanlara yiyecek içecek sağlayan ve Yesriblilerle ilişkileri geliştiren; etkinliklerini ve toplantılarını gizli yürüten bir örgüttü. Muhammedin miraç dönüşünde ilk kez bu meclise uğrayıp, yaşamış olduğu göksel visionu onlara anlatması ve onlardan Tanrıyı gördüğünü herkese yaymalarını istemesi de misyonun bir parçasıdır. Bunların arasından oniki kişinin tebliğci olarak Hicret olayından önce Medineye gönderilip, onlara islamı öğrettikleri, orada bir Müslümanlar kolonisi kurdukları biliniyor.
Kırklar Meclisi, etkinliklerini ve toplantılarını gizli yürüterek Yesriblilerle ilişkileri geliştirmişti. Mekke gibi zengin ticaret toplumunun, kutsal inançları ve tüm değerler sistemini altüst eden islam dininin ilk mensupları, elbetteki gizli bir örgüt gibi çalışacaktı. Bu bağlamda araştırmacı ve tarihçilerin, olayın bu yönünü görmek istemeyip, Kırklar Meclisini ya toptan yadsımaları, ya da hayali göksel meclis gibi değerlendirmelerini doğrusu yadırgıyoruz. Bu gizli meclis, özellikle Mekke ticaret aristokrasisi dışındaki yoksul kabile mensuplarını, Bedevileri ve yerli-yabancı emekçi köleleri islama çekebilmeleri için, yeni ve eşitlikçi, paylaşımcı bir sistemi öngören inanç ve toplu tapınma kuralları yaratmışlardır. Bu bir avuç insan, din kurucusunun önderliği ve kendilerini güvencede tutacak bir hizmet dağılımında, gizlice toplanıp, tapınıyor; konuşup, tartışıyor ve kendi kendilerini eğitiyorlardı. Öbür yandan Hicret (göç) etmeye karar verdikleri, Yesrib (Medine) tarımla uğraşan bir kabileler konfederasyonuydu ve toprağı ortak kullanıyorlardı.
Ayrıca bazı kabileler Musevi olduğu gibi aralarında yaşayan Hırıstiyanlar da bulunuyordu. Bu nedenlerden dolayı, sığınma durumunda kalacakları bu topluma uygun değerler de geliştirmeliydiler. Böylece Kırklar söylencelerinde günümüze kadar ulaşan (simgesel) bir üzüm tanesini kırka bölmek ya da ezip şerbet yaparak, kırk kişinin tatmasını sağlayacak bir bölüşümcülük ve birine neşter vurulunca hepsinde aynı acıyı duyuracak, kan çıkartacak kardeşlik ortamı oluştu bu mecliste.
içlerinde ZerdüştlüğüMazdekizmi, Maniheizmi, Musevilik ve Hıristiyanlığı çok iyi bilen, bu dinlerin bir kısmına girip çıkmış Selman-ı Farisi gibi bir bilge öğretmen ve annesi Bizanslı bir köle olan Musab b. Umeyr gibi bir başka tebliğci öğretmen de vardı. Bu sonuncusu, Peygamberden önce Medineye gidip, orada bir islam cemaatı kurarak ortamı hazırlayanların başında geliyordu. Demek ki, ancak Kırklar Meclisini gökten yere indirip, tarihsel nesnelliğe kavuşturduğumuzda, görgü cemi ve musahiplikle köken ilişkisi, akılcı bir taban bulur.
Bu dönem karanlık içinde bırakılmış, aydınlatılmış değildir; Alinin ve Salmanın Kuran yorum ve çeviri çalışmaları ortalarda yoktur. Her inen ayeti ilk okuyup öğrettiği kişilerden olan Ali ile Salmanın ki onun bazı ayetlerin anlaşılır kılınmasında Peygambere yardım ettiği de bilinir, bunun için kendisine yersel Cebrail adı verilmiştir- onları yazıp kitaplaştırmadığı düşünülebilir mi?
Yukarıda adını verdiğimiz imam Bakır döneminde kaleme alınmış Ummul Kitabda imam
Aliye atfedilen Kitabul-ikhbarat (Haberler/Hadisler Kitabı) (f. 162) yazarı verilmeyen Kitabi ma Ahli Beyt (Bizim Ehlibeyt Kitabımız) (f. 7) Ve yine yazarı belirsiz Kitabhayi nihani (Gizli Kitablar) (f. 206) isimli kitap adları geçmektedir.