" "gitme" aramıza sadece okyanus girmeyecek sanki daha onulmaz bir ayrılık, daha dönüşsüz yollar girecek ve seni tekrar göremeyecekmişim gibi geliyor." der kısık ve ağlamaklı bir sesle...
gidişinizin 2. ayıdır... başka bir coğrafyanın hiç bitmeyen puslu ve boğuk havası bir ders saatini tüketme çabası ile harmanlanmış içinizdeki rehaveti büyütmüştür. ders saati boyunca kapalı olan telefonunuza tam 14 cevapsız arama uyarısı gelmiştir ders sonunda, heyecanla telefona sarılır sevdicekten gelen aramaya cevap vermek için numarayı çevirirsiniz. uzun uzun çalar kimse açmaz, defalarca ararsınız kimse açmaz, eve gidersiniz tekrar tekrar tekrar... ses seda yoktur...
bilgisayarı açarsınız, haftanın sadece bir kaç günü görüşmek için fırsat olur ve bu sebeple sık msn açılmaz zira saat farkı görüşmeleri zorlaştırmaktadır. usulca msn'i açar açık olup olmadığına bakarsınız, açık değildir... yalnız son görüşmeden bir gün çevrimdışı iken yazılmış bir mesajı gelir,
"valizi kapı ardında dilberim, bırakıp gidişinin 63. günü ve ben seni bu aralar daha fazla özlüyorum. öpüyorum çiçeklerinden."
bir süre sonra bir telefon sesi duyulur, ağlamaklı ve kısık bir sesle sevdiceğin annesidir arayan...
"cenazesi yarın" der ve sessizlik olur. o an 4 duvar, gökkubbe, tüm kainat üzerinize çökmüştür... nefes alamaz ve odada olduğunuz yerde saatlerce yığılıp kalırsınız...
4 aktarma ile 2 gün sonunda sevdiceğin yanındasınızdır... annesi bir tutam saç telini avcunun içinde tutmaktadır, odasındaki herşey o'nun kadar sessiz ve cansızdır. kitapları, bilgisayarı, yatak örtüsü ve sandalyenin üzerine arındırılmış gömlekler... ve çikolata ile karamel kokusu ile karışık sevdicek kokusu...
imkansızdır aslında, ölmemiştir belkide, herşey kötü bir şakadan ibarettir.
taa ki o an'a kadar...
1 hafta sonra;
hızlı adımlarla yürürsün kocaman ağaçların arasından, nefes almanın mümkün olmadığı anlardır. inanmazsın bırakıp gittiğine, hava soğuk, donuk ve pusludur yine...gidişinin yasını mı tutar gökyüzü, ağaçlar, sessizlik bilinmez. o'na ulaşırsın en sonunda... yüreğinle beraber bırakırsın gözyaşlarını. yapraklar örtmüştür toprağı, yağmur yeşertmiştir etrafını, kuşların kanadından çıkan sesler ve ağaç uğultuları eşlik eder aşkına, saatlerce konuşur dertleşirsin eskisi gibi, tek bir farkla... bırakıp gitmeden önce her sohbette gamzesi belirirdi yüzünde minik bir tebessümle, konuştukça konuşasın gelir gamzesindeki çukurda boğulursun farketmeden... şimdi bir ifadesizlik bir suskunluk hakimdir atmosferde...
-sen böyle susmazdın, neden susuyorsun hadi aç gözlerini konuş benimle!
desen de ifadesizdir artık herşey. anlamsızdır. lanet olası ayrılığı yaşamanıza tek neden kariyer hırsıdır oysa.
-neden bırakıp gittim onu?
sorgularıyla vicdanını katledersin...
senin gidişinden bin beter bir vedayla özlemle bırakıp gitmiştir... ona kutsadığın ruhunu bedenini kalbini oracıkta bırakır yaşamın saçmalığına dönersin. kalbindeki soğuk mühürdür gidişiyle terbiye etme eylemi... sürüne sürüne yaşarsın o'nsuzluğu...