ekmeleddin mehmet ihsanoğlu

entry1308 galeri
    516.
  1. başbakan tarafından "monşer" olarak nitelendirilen cumhurbaşkanı adayı. ilk defa da başbakan çok doğru bir söz söyledi. ama azıcık akıllı mantıklı düşündüğünüz zaman, duygularınızı birazcık aklın gerisine attığınız zaman göreceksiniz ki tam olarak da ihtiyaç duyduğumuz bir devlet adamı profili kendisi.

    şimdi öncelikle monşer nedir, ne zamandan beri bu kadar tartışılır oldu bu söz, ona biraz değineyim. şimdi burada araştırmacı gazetecilik yapacak halim yok, isteyen daha kapsamlı araştırmalar da yapabilir ama benim hatırladığım kadarıyla 2009 yılında başbakan savaş açmıştı bu kitleye. hatta ekşi sözlükten baktığınızda o tarihe kadar doğru dürüst pek girdi yok: https://eksisozluk.com/monser--349230

    başbakan bu savaşı, israil ile davos krizini çıkardıktan hemen sonra başlatmıştı. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/473921.asp önemli gördüğüm satırlar:

    "Dışişleri anlayışımız başkalarının ne diyeceği anlayışı üzerine kurulu değildir. Gündemi belirlenen bir ülke olmak üzerine kurulu değil. "

    "Bazı monşerler bunu anlamakta zorluk çekebilir. Onlar hep böyle geldiler. Gölgesinden korkanlar bunu anlamakta zorlanabilirler." bunlar erdoğanın sözleri.

    bakın enteresandır, dış işleri bakanımız ahmet davutoğlu da sadece 3-4 ay sonra göreve atandı. ve onun da sonradan sıklıkla tekrarladığı bir söz oldu: "gündemi belirlenen değil, gündemi belirleyen ülke olacağız." http://www.haber365.com/H...ada_Belirleyici_Olacagiz/

    yani şurası çok belli ki, başbakan 2009 yılı itibariyle türk dış politikasını "monşerlerin" elinden alıp, kendi tekelini kurmaya başlamıştır. yani şu son 5 yıldaki türk dış politikası, akpnin dış politikasıdır. "e ne var bunda canım, her hükümet kendi dış politikasını belirler" diyeceksiniz değil mi? o iş öyle olmuyor işte. hiç bir zaman da olmadı. cumhuriyetin kuruluşundan itibaren türkiyenin dış politikası bürokratların yoğun nüfuzu ile işletilmiş, yürütülmüştür. hatta, cumhuriyetin ilk yıllarında osmanlı'nın son dönemlerindeki üslup ve temel politikalar devam ettirilmiştir. çok partili rejime geçişten sonra da iç politikada birbirine demediğini bırakmayan partiler, dış politikada çoğunlukla birleştiler. çünkü dış politika büyük oranda başbakanın "monşer" dediği, işinin uzmanı olan kişilerin akıl vermesiyle yönetiliyordu.

    işte akp döneminde bu durum ciddi oranda değişti. bürokrasinin etkisi zayıfladı. hükümetin etkisi de arttı. davutoğlu, bu yeni düzenin baş aktörlerinden birisi olarak bakanlık koltuğuna oturtuldu. peki bu dönemde ne oldu?

    akp tarafgirliğinden aklına ve hafızasına sünger çeken insanların haricinde herkesin görebileceği üzere, türkiyenin dış politikası ciddi başarısızlıklara uğradı. orta doğuda türkiyenin destek verdiği aktörler ya hezimete uğradı, ya da sonradan türkiyeye düşman oldu. israil meselesinde türkiye ortaya 5 koyup 1 aldı. söyleyin, mavi marmara meselesinde türkiye kuru bir özürden başka ne aldı? hiç bir şey. "ama israil tarihinde ilk kez oluyor bu" diyenlere söyleyecek söz yok zaten. neticede uluslararası sularda vatandaşı öldürülen bir ülke bununla yetinebiliyorsa, vah o ülkenin haline!

    başbakan ve davutoğlu her fırsatta ortadoğuda başat aktör olmaktan bahsediyordu ancak mısırda hezimete uğradık. şimdi el mahkum, sisiye göz kırpıp tebessüm ediyoruz. suriyede "sene sonunu göremez" dediğimiz esed sapa sağlam ayakta. bizim ona karşı destek verdiğimiz öso-el nusra-ışid gibi örgütler de birbirlerinin başını yiyorlar şu an. vatandaşlarımız halen ışidin elinde rehin, türkmenler ise türkiye tarafından tamamen dışlanmış durumda. bölgede tek müttefik olarak barzani tayfası kaldı elimizde.

    türkiye her "gündemi belirleyen ülke olacağız" dediğinde bataklığa daha da derinden saplandı. reyhanlıyı unuttuk belki ama eğer ışidin önü alınamazsa daha pek çok reyhanlı vakası kapıda. bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok. türkiyenin ortadoğuda işleri eline yüzüne bulaştırması en çok da israil ve iranın işini kolaylaştırdı aslında. normal şartlar altında bu iki ülkenin aynı anda gelişmelerden fayda sağlaması mümkün görülemezdi ama maalesef biz bunu da mümkün kıldık.

    şimdi başbakan "tarafsız kalmalıyız, ara bulucu olmalıyız" diyen ekmeleddin beye monşer diyerek saldırıyor. ancak artık yetmez mi? şimdiye kadar hiç bir şey bilmediğini zannettiğimiz o "monşerler" bir asır boyunca iyi veya kötü, bu ülkeyi ortadoğu gibi bir pislik yuvasından uzak tutmayı başardı. yıllarca türkiye içinde bulunduğu coğrafyada ara buluculuk yaptı. hiç bir zaman boş hayaller peşinde koşmadık, ama gerektiği yerde masaya yumruğumuzu vurduğumuzda da istediğimizi çoğunlukla aldık. her şey bir tarafa, ulusal güvenliğimizi ne idüğü belirsiz terör örgütlerinin inisiyatifine bırakmadık. yetmez mi şu son zamanlardaki hayalperest politikalar? yetmez mi onurumuzun bu kadar ayaklar altına alınması?

    ekmeleddin bey, erdoğan top koştururken osmanlı'yı birinci ağızdan kaynaklardan dinliyordu. başbakan davosta kabadayılık taslarken bu adam ortadoğudaki çarkların işleyişini, içeriden gözlemliyordu. bizim artık bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan "delikanlılara" değil; çok bilen ve az konuşan, kırk defa düşünüp bir adım atan "monşerlere" ihtiyacımız var. işte tam da ihtiyaç duyduğumuz monşer ihsanoğlu.

    ulusalcıların öfkesini anlıyorum. neticede hiç bir ulusalcının rahatça oy verebileceği bir isim değil ekmeleddin. sırf isminden dolayı bile bunu söyleyebiliriz. ama onların da şunu anlaması lazım, kendilerinin devri artık kapandı. bunu ne kadar çabuk kabul eder, ne kadar çabuk dönüşüm geçirirlerse kendileri için o kadar iyi. yoksa hızla yok olacaklar.

    ancak ülkenin selameti adına daha profesyonel, daha fazla işini bilen, ülkenin itibarını artıracak bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var. yahu yıllardır ikö'nün genel sekreterliğini yapmış bir adamın ismini duymamış olmamız bile (yeni osmanlı goygoyuyla uyutulan bir millet olarak) bu ihtiyacı tek başına ispatlamıyor mu?

    ayrıca bir şey daha söyleyeyim, biliyorum rte'yi sopa olarak göstermek artık baygınlık veriyor. ancak rte'yi dinlerken biraz daha kulaklarınızı açın derim. "salondan salona değil, şantiyeden şantiyeye koşan bir cumhurbaşkanı olacağım" ne demek, "cumhurbaşkanı yol yapmaz mı yaa?" ne demek biraz daha düşünün derim. türkiye bir rejim değişikliğine gidiyor. ve akpli vekillerin de çoğu dahil olmak üzere yeni rejimin nasıl olacağı hakkında fazla bilgi sahibi değil. torba yasa tasarılarını dikkatle inceleyin. hükümete kadroları çok rahat dizayn etme hakkı tanıyor. uzun lafın kısası, türkiye adım adım tek adam rejimine doğru gidiyor. kararınızı da ona göre verin derim ben. "rte ile ekmeleddinin ne farkı var?" diye soranlar cevabını rte seçildikten sonra öğrenirler zaten. özellikle de türkiye abdden başka hiç bir ülkede çok da demokratik bir rejimi doğurmamış olan başkanlık tipine geçtiği zaman çok iyi anlarlar aradaki farkı. http://tr.wikipedia.org/w...a:Forms_of_government.svg o zaman da etraftakilere "ne ekmeleddine verdim oyu, ne de başkasına. en iyisini yaptım boykot ederek" diye anlatırlar yaptıklarını.

    edit: mavi marmara düzeltmesi
    0 ...