sanırsam lise üçtüm o zamanlar şimdi 21 olduğumu varsayarsak tam dört yıl olmuş.
liseyi bilirsiniz. dersler hep ikinci plandadır. asıl amaç dostlarla gırgır şamata yapmak vakit öldürmektir. o zamanlar sevdiğim bir kız vardı. ismini tam hatırlamıyorum. yalan. hatırlıyorum ama adını anmak istemiyorum. üç yıl aynı sınıfta okuduk onunla. hep sevdim onu. onun da beni sevdiğine inancım tamdı. ben hiçbir zaman kızlarla kolay anlaşan biri olamadım. o hariç. sanki hayatımın merkezinde o varmış gibi sadece onunla ilgileniyordum. ben farketmeden kanıma girmişti. ben onu arkadaş olarak severken yavaş yavaş evlenecek kadın rolünde onu düşünmeye başlamıştım. o andan itibaren ben ona aşık olduğumu anlamıştım. hemde çok fena. hani su içersiniz susamasınızda canınız su içmek ister ya onun gibi. ihtiyacım olmuştu o artık benim. okula sadece onu görmeye gidiyor, sadece onunla konuşuyor, sadece onunla ilgileniyordum. ona açılma zamanının geldiğini biliyordum ama çaresizdim. yapamıyordum. o iki lanet kelime ağzımdan çıkmıyordu. ne de olsa ilk kez böyle birşey hissetmiştim. tam açılmaya karar vermişken bir aksilik oluyordu. günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. tık yok. söyleyemedim.
ama başkası söyledi. artık beraberlerdi. hiç sevdiğiniz kızın seninle ya da başkasıyla mutlu olması için dua ettiniz mi? ben ettim. hem de her allahın günü. ona her baktığımda mutlu oldugunu görüyordum. bir yandan suratımda aptal bir gülücük oluyor bir yandan da ruhum daralıyordu. işin kötüsü okula gitmem için bir sebep de kalmamıştı. hayat birden anlamsızlaştı benim için. sanki aniden kalbimi sökmüşler gibi hissettim.
ta ki en sevdiğim adamın arkadaşı karşıma çıkana kadar.
o zamanlar hemen hemen hergün haklı bir kavgam oluyordu. bana ve yahut arkadaşlarımdan birine karışıyorlardı. ben de dayanamayıp saldırıyordum. böyle böyle devam ettikçe ben farketmeden adım okulda " kelle avcısı " na çıkmış doğal olarak da namım yürümüştü. hergün okulun kaşarı diye tabir edilen kızlardan teklif alıyordum. hepsini de reddediyordum.
sonra bu dostumun arkadaşı benim arkadaş çevreme dahil oldu. türk değildi. ama süper bir türkçesi vardı. belki de okulun en güzel ve en zeki kızıydı. dertleşir olduk kızla. muhabbeti fena sarıyordu. sevmiştim keratayı. ufaktan ufaktan bana mesajlar vermeye başladı. işte ua sen böylesin, ne biliyim sen şusun gibilerinden laf arasında aragazı verdi. anladım tabi ki. çektim kenara.
+sen ne yapmaya çalışıyorsun .ben salağım hiç bişey anlamayacağm dimi dedim.
o da bana.
-bişey yaptığım yok sadece seni seviyorum dedi. seni görmeden bir günüm geçmiyor, sadece seni görmeye geliyorum inan dedi.
zönk oldum birden. nası ya falan dedim içimden. benim eski sevdiğim kıza karşı hissettiklerimi bana karşı hissediyordu. beynim falan yandı. inanın zerre tahmin etmiyordum. olmaz dedim heyecandan. kızda tamam dedi.
sonra benimle daha samimi olmaya başladı. hiç olmadığımız gibi yakındık. bir yandan inanılmaz bir neşe vardı içimde. diğer yandan da zihnim de sorular cirit atıyordu. neden, neyin peşinde ve saire. bunları düşünmekten yorulmuştum ve çıktım karşısına.
+ben seni reddettim. ama sen bana eskisinden daha yakın oldun. neden? dedim
o da bana kendine aşık olmamı sağlayan şu cevabı verdi.
-eski ilişkini öğrendim. çok büyük bir yara almışsın. bende bir yara aldım. sebebini biliyorsun. (yutkundu ve bir saniye bekledi.) ben seni görmezsem mutlu olamıyorum. sen de bir iliskiden hasarlı çıktın. ben hem seni görüyorum hem de seni tedavi ediyorum dedi.
bende sen beni tedavi etmedin, yeniden yarattın dedim.
diyeceğim o ki ben bu kızla hala beraberim. ve evlenme hayali kuruyorum.
bazen çok mutlu olmanız için çok büyük hasarlar almanız gerekir. ve bu hasarı onaracağını düşündüğünüz biri varsa onu asla bırakmayın.