sözlük yazarlarının aşk hikayeleri

entry292 galeri
    160.
  1. kocaeli devlet hastanesi tıbbi onkoloji bölümü 2007...

    hafızam genel olarak yanıltır... serpildi...
    serpil vardı. bağırsak kanseri; genç, güzel alımlı bir kız. ona uzaktan bakan ya da dışarıda ona rast gelen biri kalçalarının büyüsüne kapılıp peşinden takip edebilirdi belki. erkeklerin böyle sapıklıkları çoktur. ama onun anüsünün işlevsiz olduğunu daha doğrusu dikildiğini ve o kızın dışkısını karnından ''sağmak'' zorunda olduğunu bilseler ve o hali görseler herhalde artık yanından kaçarlardı.

    böyledir insanlar. onlar için ''belirli bir süreliğine'' varsınızdır. işleri bittiğinde ise kaldırılıp atılırsınız. çünkü siz bir çöpsünüz. insan oğlu tiksinçtir hep. serpilin karnından dışkısını sağarkenki görüntüden daha iğrenç hem de.

    ve ferhat vardı. çok genç yaşta olmasına rağmen şaşırtıcı bir biçimde ileri evre akciğer kanseriydi. uzun boylu çakı gibi bir çocuk.
    serpil genelde kemoterapisini alırken kitap okurdu. yoksa 6 saat süren bir küre bekleyerek dayanmak zordur. izlemesi bile can sıkıcıdır, değil ki yaşaması.

    ferhatla onların ortak noktası ferhat'ın türk dili ve edebiyatı bölümünde okuyor olması serpil'in de sıkı bir okur olmasıydı. muhabbet bir yerden başlamalı değil mi?

    tabi ferhat okulu yarı da kesmek zorunda kalmış.

    -ruh dağı mı o?
    +evet.
    -nasıl sence?
    +kafayı yedirtir.
    -evet öyleymiş.
    +verebilirim devam et. ama karşılığında yabancı'yı da ben alırım senden.
    -olur...

    muhabbet bir yerden başlar, artık yan yana koltuklarda oturulur, sohbet koyulaşır ''kolunu oynatma'' telkinlerini artık birbirlerine kendileri verir.

    kimi zaman bekleme odalarında usul usul konuşulur, birbirlerine yemekler ısmarlanır; rutin tetkiklerden sonra en azından hastalıkta ilerleme yoksa; tüm bunlar beraber kutlanır.. ve tabi ki aşk...

    ilacı alacakları salona el ele girerlerdi. saatlerce oturur gülerlerdi o lanet koltukta. tutunacak dal. her insanın en çok aradığı ve bulduğunda ''işte bu o'' dediği şey.

    en samimi insani tavırlar korku ve dehşet anlarında ortaya çıkar. eğer bir insan kanser olduğunu öğrendiğinde dehşete kapılıp bu süreci atlatmışsa artık onu hiçbir şey yıkamaz. o halin verdiği dinginlik ile yaşı her ne olursa olsun enfes bir olgunluk ile yaşamaya devam eder ve ilişkileri öyle şekillenir. tabiri caizse aynı damdan düşen iki insan iki yürek... sizce bu iki insan ne kadar yalancı olabilir? birbirlerini ne kadar ve nereye kadar kandırabilir?

    ama bizi her zaman kandırıyorlar çünkü yaşıyorlar, kanser değiller; paraları var ümitleri var. ölüm onlara çok uzak. lanet olsun...
    eğer garazsız, saf bir aşk yaşamak istiyorsanız böylesi olmalı bence.

    başladığında biliyorsun ki senin ondan, onunda senden başka kimsesi olmayacak ve yine biliyorsun ki ölüp gideceksin. ağzında güzel
    bir tat ile olması gerektiği gibi olacak her şey. ayrılığın bir anlamı olacak. ölümün ardından hayıflanmak olağandır. çünkü bir yeri vardır. menzil bellidir.

    insanlar yaşarken, iyi iken; çok da iyi şeyler yapmazlar. utanmazlar mesela, utanmaz tavırları kendilerine hak görürler. kirli ruhlar iyi avukatlardır. içindeki ziftleri misk sanarlar. ama konuştukça, soludukça yaşadıkça sanki ayak tabanları kirli biri gibi geçtiği yerleri kirletirler.

    ama serpil ve ferhat öyle değildi.
    yoktu planları. tek planları yaşamak ve şimdiki anın tadını çıkarmaktı.
    nihai hedefi yaşamak olan insandan korkmalı aslında. ama burada durum tersine işliyor, muhterem ihtiyarlar gibi ahir ömürlerinin bitişine doğru birbirini sırtlayan bu iki genç insan kadar asil kimdir? serpilin hırkasını üzerine atarken ki hali... dökülen saçlarının yarım yamalak çıkmış taraflarını sevmesi...

    aldığı kürdeki farklılıktan dolayı saçları dökülmüyor diye doktoruna gidip ''ya benim saçlarım neden dökülmedi daha. serpilin ki döküldü de.. dökülecek mi saçlarım?'' diye soruyor olması bile hem güldüren hem de insanın yüreğinde yumru oluşturan bir şey.
    gelecekten hiç konuşmadılar. bir sonraki günün kemoterapisi.. falanca günün falanca kadar sürecek olan radyoterapisi... kan al kan ver kan al kan ver! hep aynı.

    bir gerçeği kabul etmek gerek; kanser kimi zaman etkili bir ölüm yoludur. başlar ve sonunu getirir. dua etmeli ki sancılı bir süreç olmasın. serpil'de öyle oldu işte. bir anda aldı götürdü onu. bir anda... ferhatın başını o gece duvarlara vuruşunu görmeliydiniz. alnını çatlatmıştı hatta. artık iyice kuruyan dokunduğunuzda elinize sadece kemikleri gelen o adamı 10 kişi zapt edemedi, elleri kelepçelenip sakinleştirici yapıldı.

    tabi bu durum da onun sonunu yaklaştırdı. kemoterapilere gelmedi, zorla sürüye sürüye uyutularak verildi. açıkçası gönülsüz yapılan işten fayda gelmez. özellikle bu tip hastalıklarda moral önemlidir. eğer psikolojik olarak toparlanamıyorsanız, intihar etmekle aynı şeyi yapıyorsunuz demektir. ferhat da onu yaptı.

    düzeliyordu yavaştan. kalbe çok yakın noktadaki nodüller temizlenmişti sanırım. ciğerinin tamamı alınacakken olması imkansız şeyler oldu ve bıçağın altına yatmaktan kurtuldu.. ta ki serpil ölene kadar.

    bakın sadece 2 ayda. evet sadece 2 ayda hastalık bütün vücudunu sardı. serpil için.

    -kafamın içinde; ayaklarımın dibinde ve kemiklerimde sızlayan şey serpil biliyor musun?
    +biliyorum.
    -bilmiyorsun...
    +haklısın.

    ölümü beklemektense ona giden insanlar yani intihar edenler saygı duyulasıdır ama aptaldırlar. ferhat da onlardan biri. artık ayağa bile kalkamayacak hale geldi.
    ve bir gün ayağa kalkmayı başardığında kendini astı.
    tavana asılı bir iskelet düşünün... tavandan aşağı sarkan ip ince bir dal, bir fidan...

    çoğu insan, sevdiği kadın ya da adam için ''ölebileceğini'' söyleyerek o anı kotaran en bilindik palavralardan birini atar.
    ama ferhat öyle yapmadı. 2 ayda o melun hastalığı her yerine sirayet ettirdi. kendi yaptı bunu ve bununla da yetinmedi..

    ve artık tamamıyla ölüm yorgunluğunun anlaşılabileceği sesinden son cümle kulaklarına kazınır insanın ve ömrünce unutamazsın. nicesinin unutulmadığı gibi...
    çünkü onlar artık kafanın içinde bir sestir. hayatı onlara oranlarsın.
    onları düşünüp kararlar verir ve öyle de yaşarsın. çünkü sen de bir potansiyel ''onlarsındır''.

    artık onlar kafanın içinde bir sestir...

    ve hatırda kalan o son telefon konuşması;

    -mezardakilerin pişman olduğu işler yapıyoruz demiştin, öldükten sonra da mezardakilerin yaptıklarını yapacağız değil mi?
    +evet ferhat öyle olacak.
    -hakkını helal et o halde.
    +helal olsun...
    0 ...