Ateistlerin ve agnostiklerin baskı altında tutulduğu bir ülkede demokrasiden söz etmek olanaklı değildir. Dindarlar, örneğin Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler kendilerini nasıl özgürce ifade edebiliyorlarsa, dinsizler, ateistler ve agnostikler de aynı biçimde kendilerini özgürce ifade edebilmelidirler.
Peki, Türkiyede böyle bir durumdan söz edilebilir mi?
Bugün Taksim meydanına birisi çıksa, "Allah vardır!" diye bağırsa, kimse o vatandaşa dokunmaz. Belki bazıları, "Allah'ın varlığı zaten aşikar, ne diye bağırıyorsun?" diyerek, bu kişiye deli muamelesi yapabilir. Ancak karşılaşacağı en kötü senaryo budur; bunun ötesine geçmez.
Bugün Taksim meydanına birisi çıksa, "Allah yoktur!" diye bağırsa, birkaç dakika içinde bu kişinin etrafında oluşan kalabalık onu tartaklamaya başlar, onu dövmeye başlar, hatta onu linç bile edebilir. istanbul' un Ümraniye, Dudullu, Gaziosmanpaşa, Sultanbeyli gibi ilçelerinde değil; Erzurum' da, Erzincan' da, Şanlıurfa' da, Yozgat' ta, Kayseri' de, Konya' da değil; istanbul' un ve Türkiye' nin en modern ve çoğulcu ilçelerinden birisi olan Beyoğlu' nda, Taksim Meydanı' nda, ateist çağrı yapan vatandaşın başına gelecek olan budur.
Nitekim yılın her günü, günde beş vakit ezan sesi eşliğinde, Allah' ın yüce olduğu ve Muhammed' in de onun peygamberi olduğu tüm halka sesli bir biçimde duyurulmaktadır. Herkes dindar olmadığı ve bunu dinlemek zorunda da olmadığı halde, kimse cami minarelerinin hoparlörlerini parçalamıyor, imamların üzerine yürümüyor.
Oysa bir kişi günde beş kez bir hoparlörden, "Allah yoktur! Muhammed de Allah' ın peygamberi değildir!" diye bir duyuru yapsa, o kişinin sağ kalma olasılığı çok düşüktür. Söz konusu kişi en iyi ihtimalle tutuklanır ve kendisini hapishanede bulur.
işte böyle bir ülkede demokrasinin varlığından, temel insan haklarından, düşünce ve ifade özgürlüğünden söz etmek olanaklı değildir.