Adınız tasarım gibi. Hayko Cepkin kendi adınız mı?
1978 yılında, annem babam tarafından Hayko Cepkin olarak ortaya çıkmışım. Takma adım değil, Hayko'nun anlamı tarihte bir kulunu kurtarmış savaşçının adı. Cesur kurtarıcı anlamında, Cepkin'in anlamını bilmiyorum. Genelde Ermenilerin soyadı -yan ile biter ama benim soyadım bunun dışında.
» Çocukluğun nasıldı?
Aksiyonlu ve hiperaktif bir çocuktum. Bebekken devamlı ağlayan sinir bozan bir evlatmışım. Aileme her türlü bayramı, yılbaşını, aile yemeklerini rezil etmişim, kısacası yaramaz bir çocukluk geçirmişim. Dedem akordeon çaldığından evde devamlı müziğimiz olurdu. Dedemin akordeonunu karıştırma aşamasına gelince, bana hemen klavye alıp dedemi rahat bırakmamı sağladılar. Klavyede ilk çaldığım örnekler dedemin çaldığı şarkılardı. Sonrasında okul dönemi başladı ve okul korosun-daki hocalarım bu çocuğun kulağı var, bunu kilise korosuna modifiye edelim diye fikirler ortaya çıktı. Ben önceleri pek gitmek istemedim, kilise korosu da neymiş diyordum. Sonra yavaş yavaş müzik hoşuma gitti. Kulağıma güzel tınlıyordu; üç sesler dört sesler. Sonrasında kendi kendime ben bu müziği galiba seviyorum, klasik müzik eğitimi şart diye düşündüm ve Mimar Sinan Devlet Konservatuarı Opera bölümüne girdim. Bariton bir sese sahiptim, ama iki sene okuduktan sonra bıraktım, devam edemedim. Çünkü biraz adrenalin az geldi bana, o dönemi kapatınca Timur Selçuk Çağdaş Müzik Merkezi'ne girdim. Timur Hoca ile çalışma şansım oldu iki sene kadar.
» Konservatuvarla neden uyuşamadın?
Saçım uzundu o dönem. Kendime dikkat ediyordum ve saçlarım her daim Serpil Çakmaklı gibi gergin arkaya örülüydü, temiz özenli bir kumaş pantolon giyiyordum, ama benim vücudumda dövmelerde vardı, ben yenilikçi bir insandım, fakat konservatuarda ise yenilikler pek hoş karşı-Ianmazdı, gerçi destekleyenlerde vardı, daha modern bir şeyler yapabilirsin diyenlerde çıkıyordu, daha sonra hayatımı düşündüm ve okulu tam olarak altı yılda bitirebileceğimi düşünmüyordum, sekiz yılda bitirsem kadro sınavlarını beklemek zorunda kalacağım, bu hayat nasıl devam edecek dedim ya da evde piyano dersi, şan dersi vereceğim vesaire vesaire. iyi olmayabilir dedim ve devam etmeme kararı aldım, ama eğitim devam etmeli diye düşündüğüm içinde Timur Selçuk'tan solfej, armoni ve şan dersleri aldım. Sonrasında Akademi istanbul'a girdim ve bir yılda orada eğitim aldım. Artık hayat mücadelesi denen yönteme başvurmak zorundaydım.
» Müzik piyasasına geçişin nasıl oldu? Kimlerle çalıştın?
1996-97 yılında alt kemancıda çalarak piyasaya klavyeci olarak girdim. O dönemler piyasada çok fazla klavyeci olmadığı için biraz bulunmaz hint kumaşı durumuna düştüm. Hemen projeler gelmeye başladı. Ogün Sanlısoy'un "Korkma" adlı Albümü'nde birlikte çalıştık hemen sonrasında deprem oldu her şey dağıldı gitti. Moğollar, Aylin Aslım, Koray Candemir ve Demir Demirkan'ın klavyecisi oldum, remiks ve albüm düzenlemelerini yaptım. Yaşımın geldiğine karar verdiğimde klavyeci olarak ne kadar devam edebilirdim ki, sanırım şarkılarımda olgunlaşmıştı. Gidip bir şirkete dinleteyim dedim.
» Beste yapmaya ne zaman başladınız?
Valla, klavye gelir gelmez uydur kaydır hemen bir şeyler yapmaya başladım. Klasik besteler yapıyordum. Sene 1994, Crow'u seyrettikten sonra Rock müzikle tanışma şansım oldu. Filmi seyrettim çok beğendim Soundtrack'ni aldım, Abooov!.. Dedim, bu ne sert müzikti böyle. Yavaş yavaş bu müziğe alışmaya başladım ve sevdim. O dönem Migros'un müzik marketinde çalışıyordum. Orada üç kişiydik, birisi Led Zeplin, Deep Pearple dönemlerinin kültürüne sahipti diğeri ise Grunge'cıydı Pearl Jam dönemlerinin adamıydı. Müzik markette çalıştığım için her albüm elimin altındaydı ve hepsini dinleme, kaydetme gibi bir şansım oldu, altı ayda dev bir arşiv edindim. Crow'un bir mihenk taşı olmasından dolayı bende büyük bir önemi var.
» Bahsettiğin pek çok isim müziklerinin yanı sıra bir duruşu da sergileyebiliyorlar, işte John Lennon ve Rammstain'ın savaş karşıtı olmaları ya da Metallica'nın çevre duyarlılıkları gibi örneklere bakarsak, müzik dışında bu tür etkileşimlerin oldu mu?
Elbette, ben de insani sorunlarla uğraşıyorum, ama insani sorunları sıfatlandırmıyorum bu genel bütün dünyada yaşanan problemlermiş, alt apısıyla şunun problemi bunun problemi ya da bu halkın ya da şu mezhep'in gibi bir durumum yok.
insanlar bir sürü duygusal durumu geri plana atmış ve yalnızca yaşamaya çalışıyorlar. insanlar, sabırsız tüketicilere dönüştürüldü ve sadece yok etmeye yönelik bir yaşam stratejisi uygulanmakta, bunlarda zaten can sıkıcı bir hal aldı. Benim duruşum bu konuları biraz daha başka yöntemlerle anlatmak; çünkü herkes bu konuları anlatıyor, aslında başka ya da ilk defa söylenmiş bir şeyi söylemiyorum, yepyeni bir şey de yapmıyorum. Anlatım dilinde farklılık yapıp bir profesörün akıl yoluyla söylediği bir şeyi ben başka bir tabiri gergin bir şekilde söyleyince belki daha çok algılanabileceğini düşünüyorum. Çünkü günümüzde her gün televizyonda bir kanala baktığımızda herkes bir dinginlik yaşıyor, insanlara eskiye özlemi anlatan aklı başında şeyler söylüyorlar, ama bakıldığı zaman bunun uzun zamandır söylenen telkin yöntemleri olduğunu görüyorsunuz, fakat hiç kimse bunu uygulamıyor, hâlâ aynı şekilde devam ediyor. Belki söylemde bir farklılık yaratabilirsek biraz daha iyi algılanabilir.