yaratıcı varsa ve kendine iman edilmesini istiyorsa öncelikle yarattığı insanlara bilme isteği vermelidir. bu elimizde mevcut. bazı insanlarda zamanla körelse de, her insan çocukluğunda bilme isteğiyle doludur.
bilme isteğinin bizi tanrıya ulaştıracağı garantisi olmadığına göre, başka yollara sapma ihtimalimizi de biliyor ve kabulleniyor demektir. yani bilmeyi istememiz bizi illa imana götürmeyeceğine göre, istediği tam olarak da iman olmayabilir diyebiliriz. eğer herkesin iman etmesini isteseydi, istediği her şeyin olmasının da onun tanrı oluşunun getirdiği bir zorunluluk olduğunu düşündüğümüzde, bu olurdu. herkes iman edebilirdi o zaman.
elmaları beş yüz derece sıcaklıkta yaratırdı. havva da yiyemez, bırakırdı geri.
elmayı yememizi istediği için yedik.
şimdi madem elmayı yiyeceğimizi biliyordu, ama yemememizi niye söyledi ve yediğimiz için bizi cezalandırdı?
her bir detayın da yaratıcısı olması, tanrı oluşunun zorunluluğuysa, neden bu cezalar, ödüller, ölümler, doğumlar?
cevap belki de: ''yapabiliyor olduğu için''dir.
yapabiliyor olmayı seviyordur. her şeyi bilmeyi, bile bile yaptırmayı, çaresizliğimizi ve kendi gücünü görmeyi seviyordur.
verdiği nimetlerin tadına bakmaya devam edin. fazla da zıt gitmeyin onunla. başınıza bela alırsınız.