Çocuklarını, kardeşlerini, amcalarını, dayılarını, babalarını, veya eşlerini kaybetmiş insanların zerre değer görmediğini okuduğumda veya izlediğimde, bir ülkenin vatandaşının o ülkenin sedyesinden, mühendisinden daha az değerli olduğunu düşündüğünü, düşünmek zorunda bırakıldığını gördüğümde, soma'daki maden ocaklarının, bir profesöre bilmem neredeki kölelerin kaldığı yerleri anımsattığını öğrendiğimde, hamile bir kadının eşinin cansız bedeninin belki de hala o toprağın altında olduğunu düşündüğümde, ölümü koklayan işçilerin hayatta kalmalarına gram sevinemediklerini gördüğümde, babam diye ağlayan çocukları duyduğumda, yaşananlarda en azından bir ses olabilmek için tencere tava çalındığında, bu devletten sorumlu insanların zerre sorumluluk almamak adına çırpınışlarını her izlediğimde gözlerim doluyor ve o gözyaşları filizlenip nefretimi besliyor.