insan

entry1479 galeri ses1
    777.
  1. insanı anlamak için bugün birçok içtimaî ilim dalı türemiştir: sosyoloji, tarih ve politika bunların en çok öne çıkanları olmakla beraber, en fazla önemi haiz bulunanlarıdır. bunlar bize pek çok şey anlatırlar. büyük bir kısmını okudum, okuyorum. insanın toplumu oluşturan atomlar halinden çıkıp, ondan özerkleşmesi süreci, aslında batı tarihinin ta kendisidir. ama bu 'özerkleşme', insanın kendisini anlamasını mı sağladı? insan kim olduğunu biliyor mu?

    benim şahsî kanaatim, insanın kendisini anlayamayacağı istikametindedir.

    insan kendi konumunu, kendi biricikliğini kavrayabilecek aklî melekelere sahip midir? bence değil. bugün umumî tarih kitaplarında büyük sayfalar dolusu yer kaplayan rönesans, reform ve aydınlanma dönemleri bu düşüncemin bir delilidir. insanın kendisini anlamlandırma çabası, meşhur auguste comte'a göre birçok safhadan geçmiş ve sonunda aydınlanmada son bulmuştur. zira kendisi bir aydınlanma dönemi sosyoloğu olduğu için insanlığın vardığı son noktayı 'aydınlanma' olarak belirtmesi gayet tabii. zaten bu ''age of enlighment'' dediğimiz dönemde tarihin ilerlemeci yorumu pek revaçta idi. comte da bu geleneğin tipik bir temsilcisi.

    insanın ''birey'' olarak anlam kazanması, kendi değer yargılarını oluşturup, kendisine vurulan din ve gelenek prangalarından kurtulmasının (!) sonucu bugün: batı tipi kapitalist liberal demokrasilerdir. thomas hobbes bunlar için ''doğal düzen yardakçıları'' der. yani ''ben ben olduğum için değerliyim, bana ne''ciliktir onun için bu abartılı özgürlük tantanası. insanların devlet kurulmadan önce birbirini yediği, öldürdüğü, katlettiği, güçlünün zayıfı ezdiği, kimsenin ahlakî kurallardan haberinin olmadığı bu devre hobbes ''doğal durum'' diyor. liberalizm de bizi gitgide buna tekrar götürmüyor mu? 'birey', kimseyi dinlemeyen; geleneğe, dine, ahlaka, etiğe saygısı bulunmayan bir varlık haline gelmedi mi? hani tarih ilerlemeci idi, çizgiseldi? tarih çizgisellikten ziyade döngüsel bir sistem arz ediyor sanki.

    aslında ben bunları yazmak için girmemiştim bu başlığa...

    insanı anlamak için kadim uygarlıklara ve büyük dinlere bakmak lazım. islam'ın bir zahiri var, bir de batını. zahiri; kur'an, hadis, kelam, tefsir, fıkıh iken; batını tasavvuf ve menkıbedir. velîlik mertebesidir. edebiyat da bundan nasibini almıştır. insanı en iyi bu muhabbet insanları anlar ve anlatırlar. çünkü bu insanlar, nefislerini yenmişlerdir; sıradan insanlar değillerdir artık. belli bir kavrayışa, belli bir zihin olgunluğuna ve bilince kavuşmuş vaziyettedirler. ben insanın ne olduğunu freud'dan veya evrimci dawkinsten öğrenmek istemiyorum. bunların yaptıkları izahlara ve tespitlere de zerre kıymet vermiyorum. varsın onların fikriyatı tüm dünya matbaalarında kullanılan deste deste kağıt kadar yer tutsun!

    insan denince aklıma şeyh galip'in şu beyti gelir, daha da söz söylenmez bunun üzerine... insanı annesine şehvet duyan sapık bebekler olarak tasvir eden freud, primat çizelgesinin son halkası olarak tarif eden bilmem ne bilim adamı, yazdıkları pek ilmî (!) ve bilimsel makalelerinde şu beytin anlattığı kadar şey anlatabilirler mi? ciltlerce doldurulan yapraklar, bunun üzerine ne ekleyebilir?

    --spoiler--
    Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
    --spoiler--

    insan budur işte. varlığın göz bebeği, allah'ın yarattığı ve onlardan hoşnut olduğu kulları. zaten evren de insanlar için vardır, rablerini bilsinler ve sevsinler diye...
    0 ...