--spoiler--
islamiyet öncesi yaşayan insanlar Allah'a tek bir ilah olarak iman etmiş iseler, kendilerine gönderilen peygamberlere ve peygamberlerinin getirmiş olduğu inanç esaslarına eksiksiz bir şekilde inanmış iseler bu kimseler zaten müslümandır ve Cennete de gireceklerdir. Ancak islamiyet ile birlikte önceki dinlerin ve kitapların hükmü ortadan kalkmıştır ve bir kimseye müslüman ya da mü'min diyebilmemiz için Allah (c.c.)'ne ortak koşmaksızın tek bir ilah olarak inanması, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ve O'nun getirmiş olduğu esaslara iman etmesi gerekir. Bu esaslardan bir tanesini dahi inkar etmesi kişiyi imanından eder ve o kişi kafir hükmünü alır. Dolayısıyla islamiyet öncesi veya sonrası hristiyan, yahudi vs. bir kimse Allah'a ortak koşuyorsa, kitaplardan veya peygamberlerden birini dahi kabul etmiyorsa kısacası inanması gereken esaslardan bir tanesini dahi inkar ediyorsa bu kişi kafirdir ve Cennet'e giremez. Bu günki hristiyan, yahudi ve diğer din mensupları islam'ın getirdiği esaslara iman etmediği sürece, iman esaslarının tamamını eksiksiz bir şekilde kabul etmediği sürece Cennet'e giremez ve ebedi olarak Cehennemliktirler. Bakara 62. ayet-i kerimenin tefsiri ile ilgili Başkanlığımızın Kur'an Yolu Tefsirinin ilgili bölümünü size gönderiyorum: "Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden (her bir grubun kendi şeriatında) "Allah'a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır" (diye hükmedilmiştir)." Bundan önceki ayetlerde yahudilerin tarihte Allahın hükümlerini çiğneyip pek çok kötülük işlediklerine işaret edildikten sonra bu ayette de müslümanlarla birlikte Ehl-i kitabın imanları doğru, işleri düzgün olanlarından söz edilmekte, onlara müjdeler verilmektedir. Burada dört dini topluluktan söz edildiği görülmektedir: 1. Müslümanlar. iman edenlerden maksat müslümanlardır. Hariciler ve Mutezile dışındaki bütün islam mezhepleri, ameli bakımdan kusurları, günahları ne kadar çok olursa olsun, iman esaslarına içtenlikle inanan bütün müslümanların, ameli durumlarına göre, doğrudan veya bir süre cehennemde kaldıktan sonra mutlaka cennete gireceklerini kabul ederler. Haricilerle Mutezile alimleri ise büyük günahlardan birini veya birkaçını işleyip de tövbe etmeden ölenlerin cehennemde ebedi olarak kalacaklarını savunmuşlardır. 2. Yahudiler. Hz. Musanın tebliğ ettiği ilahi dinin mensupları bu isimle anılırlar. Yahudi kelimesi, Hz. Yakubun on iki oğlundan dördüncüsü olan Yahudadan gelmektedir. Önceleri bir şahıs ismi olan bu kelime, daha sonra Yahuda sıptına (soy) mensup olanlar için kullanılmış; bu kabilenin yerleştiği bölgeye de ad olmuştur. Babil esareti (m.ö. 586-538) sonrasında ise israil (Yakub) nesli yahudiler diye anılmaya, Hz. Musanın tebliğ ettiği ilahi dine de Yahudilik denmeye başlanmıştır. Yahudilik milli bir din olduğu için bu dinin mensuplarına yahudiler denildiği gibi israiloğulları da denilmektedir. Günümüzde, dünyanın çeşitli bölgelerinde 15-20 milyon civarında yahudi nüfusu bulunmaktadır. 3. Hıristiyanlar. Hz. isanın tebliğ ettiği ilahi dinin mensuplarına verilen isimdir. islami kaynaklara göre isanın doğduğu yerin ismi olan Nasıradan dolayı nasrani (çoğulu nasara) olarak adlandırılmışlardır (Taberi, I, 318). Hıristiyan (christian) kelimesi, Hz. isanın kutsal ve kurtarıcı niteliğini ifade eden Mesih kelimesinin Batı dillerindeki karşılığı olan christ (Grekçe aslı: christos) kelimesinden gelmekte olup Mesihe tabi olan demektir. Kelime ilk defa 44 yılında bu dini kabul eden Antakyalılar için kullanılmış, daha sonra giderek bu dinin her mezhepten bağlılarını ifade etmiştir. Hz. isanın tebliğ ettiği dine ise Hıristiyanlık (Christianisme) denilmiştir. Bugün yeryüzünde, birbirinden derin çizgilerle ayrılmış olan çeşitli mezheplere bağlı 1,5 milyarın üstünde hıristiyan yaşamaktadır. 4. Sabiiler. Sabii kelimesinin aslı, Aramicenin Mandence lehçesindeki sb kökü olup bu kök, vaftiz olmak, suya dalmak, yıkanmak anlamına gelmektedir. Bu kelime aynı zamanda Sabiilerin en belirgin özelliği olan akarsuya dalıp çıkmak suretiyle vaftiz olmayı ifade etmektedir. Kuran-ı Kerimde üç yerde müslümanlar, yahudiler ve hıristiyanlarla birlikte Sabiiler de anılmakta (Bakara 2/62; Maide 5/69; Hac 22/17); bu ayetlerden, yahudiler ve hıristiyanlar gibi Sabiilerin de aslı itibariyle bir hak dine mensup oldukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte onların tarihleri ve inançları hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. ilk dönem islam kaynaklarındaki malumata göre Sabiiler monoteist bir inanç taşıyorlardı; Sabiilik de Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecusilik arası bir yapıya sahipti. Mensupları Irakta yaşıyorlardı. Halife Memun sonrası kaynaklarda ise Kuranda sözü edilen, Güney Mezopotamyada yaşayan bu Sabiilerle Harranda yaşayan ve yıldızperest olan Sabiiler birbirine karıştırılmıştır. Kuranda anılan Sabiiler, günümüzde Bağdat ve Basrada yaşayan, Ginza isimli bir kutsal kitapları bulunan ve kendilerini Mandenler (bilenler) veya Nasuralar (dini yükümlülükleri gözetenler) olarak adlandıran toplulukla tamamen uyuşmaktadır. Bu topluluk yıldızlara tapmadığı gibi tapanları da lanetlemekte, putperestliği de yasaklamaktadırlar. Günümüzde, üçte ikisi Irak ve iran sınırları içinde olmak üzere dünyada 60-70 bin civarında Sabii bulunduğu tahmin edilmektedir (Sabiiler hakkında bilgi için bk. Şinasi Gündüz, Sabiiler Son Gnostikler, Ankara 1996). Tefsirlerde bu ayetin iniş sebebi olarak şu olay anlatılmaktadır: Sahabeden Selman-ı Farisi daha önce hıristiyan olmuş ve bir süre hıristiyanlarla birlikte yaşamıştı. Hz. Peygamberin hicretini takiben o da Medineye gelip islam dinine girmiş ve arkadaşlık etmiş olduğu hıristiyanları ve onların amellerinden gördüklerini Hz. Peygambere anlatmış, Hz. Peygamber de Onlar islam dini üzere ölmediler buyurmuşlardır. Selman diyor ki: (Hz. Peygamber böyle buyurunca) dünyam karardı. Sonra Selman hıristiyanların (dini hayatlarındaki) gayretlerini de anlatmış, bunun üzerine Şüphesiz, iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve Sabiilerden de Allaha ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için rableri katında mükafatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler mealindeki ayet inmiştir. Ardından Hz. Peygamber Selmanı çağırıp şöyle buyurdu: Bu ayet senin arkadaşların hakkında indi. Kim benim peygamber olarak geldiğimi işitmeden önce isanın dini ve islam üzere ölürse o hayırdadır. Ama bugün kim beni işitir de bana iman etmezse o da helak olmuştur (bk. Taberi, I, Klasik tefsirlere göre bu ayette zikredilen islamiyet dışındaki dinlerin mensupları, Hz. Muhammede ve Kurana inanıp islam milletine girmedikçe iman etmiş sayılmayacaklar, bu sebeple de ayette ifade buyurulan ahiret ecrine ve güvenliğine nail olamayacaklar, yani ebedi olarak cehennemde kalacaklardır (mesela bk. Zemahşeri, I, 73; Şevkani, I, 102). Bu ayetin farklı yorumları için (bk. Reşid Rıza, I, 334-336; Ateş, I, 174-175; a.mlf., Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir, islami Araştırmalar, III/1, s. 7-24). Uhrevi kurtuluş konusunda Kuran-ı Kerimin ısrarla üzerinde durup vazgeçilmez gördüğü şartlar, Allahın varlık ve birliği ile ahirete inanmak, Hz. Muhammedin peygamberliğini ve öğretisini tanımak, Allahın razı olduğu güzel işler yapmaktır (özellikle bk. Bakara 2/136-137; Nisa 4/47, 116, 136, 150-152, 171-173). Geçmişteki peygamberlerin tebliğ ettiği bütün ilahi dinler gibi islamiyetin de özü budur.