edip cansever

entry920 galeri
    508.
  1. "-edip cansever’in anısına…-

    şairim, masaya: “kim bulmuştu ki yerini/kim ne anlamıştı sanki mutluluktan” sesini koydu. nisan’dı; bulutları morarmış bir ilkyazda sesinin yankısı vardı. onun soruları bütün “ilkyaz şikayetçileri”nin sorularıyla yağmurlarda sırılsıklamdı.
    her şey uyarabilirdi onun içindeki sessizliği. küreksiz bir teknede çıkarıp flütünü kendinden uzaklara çalardı...
    oysa o da bir zaman geçerdi tek yıldızdan üşüyerek; yürüdükçe dizelerinin imbiğinde incelirdi kent...

    şairim masaya “umutsuzlar parkı”nı koydu; park tenhaydı, ama rengarenkti hayat gibi, aşk gibi... orada sözcükler seviştirdi; dizeleriyle “sevda ile sevgi”yi kesiştirdi...
    sonrası kalırken, sonsuzlukta şairin sesi... elden ele, karanfilli! daha “dağılmış pazar yerlerine benzerken memleket”, kaypak rüyalara kaçardı yüzünde güz izleri taşıyan şairin esmer sevgilisi...

    şairim, masaya “tragedyalar”ı koydu; destur adlı şiirden ve ateşin böğründe durdu. yangının alazında şiir demledi, ağladı, seyreyledi...

    şairim, masaya “kirli ağustos”u koydu. ağustos, kirini güz aylarına emziriyordu; sonra yapraklar sararıp savrulurken, şairim ölüyordu. dizeleri hâl⠓bakmalar denizi”ni kulaçlıyordu; onun şiirinin diyarbakır’da bile imbat kokması belki bundandı.

    şairim masaya “sonrası kalır”ı koydu. “masanın üstüne ne varsa koydu: masa da masaymış ha/bana mısın demedi bu kadar yüke.”sonrası kaldıydı, bu doğru...

    birileri az az içinde yaşıyordu; aşkı duyunca bir başına kalıyordu. “bir pencere az, bir pencere çoğala çoğala.” şairim bir pencerenin önünde bir karanfile gülüyordu, karanfil ona.

    o ki ölüme dek şiirle hep bir itirazda ve öyle bir tevazuydu ki yetindi toprakla, bir onunla...

    “kim bulmuştu ki yerini” şairim, “kim ne anlamıştı sanki mutluluktan? ”

    unutma, sesi geçti şairimin yorgun, yaslı kalabalıktan..."

    -yılmaz odabaşı-
    0 ...