Uluslararası istanbul Bienali'nin temel amaçlarından biri, istanbul'un dünya kültür başkenti olmasını gerçekleştirebilmekti. 1995 yılındaki 4.Uluslararası istanbul Bienali'nden itibaren bu bir ülkü olmuş; Şakir Eczacıbaşı, René Block'a 4.Uluslararası istanbul Bienali'nin küratörlüğü önerildiğinde Block'un, istanbul'u dünyanın önemli kültür başkenti yapmak fikriyle teklifi hemen kabul ettiğini belirtmiş, Rosa Martinez'in küratörlüğündeki 5.Uluslararası istanbul Bienali'nin kataloğuna yazdığı önsözde Melih Fereli, ''istanbullulaşmanın yolu, bu özgün kentin çağdaş uygarlığın temelini oluşturan kültürlerin üstüne kurulduğu bilinciyle onun zengin kültür mirasına sahip çıkabilmek ve bu kentin çok hak ettiği bir 'dünya kültür başkenti' konumuna ulaşması doğrultusunda çalışmaktan geçiyor'' ifadeleriyle istanbul'un kültür başkenti olması konusundaki arzusunu vurgulamış ve 8.Uluslararası istanbul Bienali'nin küratörü Dan Cameron da, ''En önemlisi, istanbul'u bir dünya başkenti olarak yeniden tanımlama gayreti içinde oluşum.'' diyerek bu konudaki görüşünü belirtmişti. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen kentlerden biri olan istanbul, giderek Guy Debord'un kitabının adıyla, Gösteri Toplumu'nun bir vitrini haline geldi. istanbul'un bir vitrin halini almasında istanbul Bienalleri'nin de katkısının bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Gerçekleştirildiği yirmi yıl içerisinde, model açısından kendi içinde dönüşümler geçirdiği gibi, izleyiciyi de ezberlediği görme biçimleri konusunda eğitmiş ve istanbu'un güncel sanat ortamına bir dinamik getirmiştir.**