nefret kelimesi bile başlı başına yanına gelecek kelimeyi uçurmaya yetecek kirlilikte. böyle bir cümleyi, bu güzel coğrafyamızda yaşayan çeşitli bölgelerden gelmiş hiç bir ırk ve kültür'ün yanına koymamalıyız. bu coğrafya ve bu coğrafya'da yaşayan herkes birbirine kucak açmış ve beraber yaşamayı kabullenmiştir. kürt kökenli insanlar, tüm bu muamelelere en fazla maruz kalanlar ve yaraları en çok kaşınanlar olmuştur. bu kaşıma ne yazık ki çoğu zaman devlet eliyle yapılmıştır.
kimi zaman alevi/sunnı yarası kimi zaman sağ/sol, hep bir yara aranmış ve bir yara kabuk tutmaya başlarken, başka bir yara açılmış. alevi vatandaşların evleri kırmızı boyalarla işaretlenmiş, hamile kadınlarının karınları kesilmiş, ağaçlara asılmış, yakışmış, tüm bu bilgiler iki klavyenize bakıyor kaynağa ve soruna ulaşmak için.
lakin 30 yıldır kanatılan bir yara vardır, kürt/türk yarası. kandırdığı ve ideolojisine inandırdığı, allah'dan uzaklaştırdığı bir zehire bürünüp bu ülke evlatlarının üzerlerine, yine bu ülkede yaşama hakkına sahip bir başka evladı'da bir birine kırdırıyor. gündüz devletle karşılaşıyor, gece terör basıyor evini ne yapacak o coğrafyada yaşayan insan? nereye kadar direnecek? sığınacak bir yer arıyor, kimliğini ve kişiliğini, dilini ve dinini yaşayabileceği, normal insanlar gibi yaşamak istiyor. sen devlet olarak ona bu isteğini orada sağlayamıyorsun, ama ona vadedilenler senin vaadinden daha gerçekçi geliyor. ırak savaşı sayesinde, ırak bir kısmı özerk, suriye savaşı sebebi ile, suriye'nin bir kısmı özerk, son dilim zamanında diyarbakır'da bu iki bölgeye (şimdilik) hükmeden barzani ve rte provasını yapmıştır. süreç yumuşatılarak (barış süreci) halk'a azar azar, kısık ateşte ısıtılan kurbağa misali yedirilecektir. sadece geçtiğimiz seçimlerde bdp nin belediye aldığı illerin genel bir haritasına bakın, şaşırtıcı gerçekle yüzleşeceksiniz. türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yer alan diyarbakır'da "belediye" tarafından yaptırılan "pkk mezarlıklarını" hepimiz kanıksadık artık. oysa kürtlere vadedilenler ellerinde kalmayacak, işin sonu "vadedilmiş topraklara" dayanıyor, yani israil'e.
bu coğrafya'da yaşayan insanların algılarını genişletmelerini önermekten başka çare yok. çanakkele'yi ziyaret edenler şunu görürler, canını ortaya koymuş insanların farklı yerlerden ve farklı kültürlerden bir araya geldiklerini ve yan yana yatmakta olduklarını. bizi biribirimize kırdırmalarına müsaade etmeyelim.