bu aralar çok şey özlüyorum. hepsinin derininde, sen varsın.
mesela, seni göreceğim için mutlu kalktığım günleri çok özledim. uyandığımda mutluluk ve umut dolu olduğum günleri. hani hayattan falan nefret etmediğim, seni umut ettiğim günleri... seninle geçen rüyalarımdan sonra kalbimde bıraktığın, o bütün gün geçmeyen mutluluk hissini özledim. rüyalardan sonra içimde acı hissetmediğim günleri...
güneş tepeme vururken seninle konuşacağım için bacaklarımın titrediği günleri, buraya ilk itirafımı yazdığım günleri özledim. seninle nasıl konuşacağımı düşünürken uyuyamadığım geceleri...
gözlerinin içine derin derin bakamazdım ya gerçi... ben korkak bakışlarımla o yemyeşil, tertemiz gözlerine bakabildiğim günleri özledim. fotoğraflarına en içten hayallerle bakabildiğim günleri, en çok da seni ilk gördüğüm anı özledim.
çok yazı sildim. yazdım, sildim. ben, her yazıyı sana yazdım aslında, hiçbirini gönderemedim. hepsinde utangaçlığım, hayallerim, biraz da umudum vardı. ben o umudumu özledim. senin beni sevebileceğini hayal edip sahilde gülerek koşuşturduğum günleri özledim.
sokaklarda dolaşıp evini aradığım günleri, o evin önünde oturduğum, doğum günümü kutladığım, sana rezil olduğum o güzel, çok güzel günleri özledim.
ben hep özledim, sen hiç bilmedin.
ne kötü şey, hayat karşıtlık üzerine kurulu. iyiliğin karşısında hep bir kötülük olmak zorunda. mutlunun karşısında da hep bir mutsuz oluyor. biri severken, biri de sevmiyor bazen...
ne kadar çabalasan da, sevdiremediğin insanlar oluyor bazen. yine de pes etmediğin zamanlar oluyor.
ben pes etmediğim o zamanları özledim.
her gün seni görebilmeyi, senin için senden uzak kalabilmeyi özledim.