"Entelektüeller ve bilim adamları haksızlığa karşı seslerini yükseltmiyor" dedi Başbakan. Elbette asabı bozuk bir gergin gülümsemeyle nutkum tutulmadı değil. Ama insanı asıl kahreden, iktidarın bu demokratikleşme, sivilleşme, aydın-dostu "temaşasını" bu kadar rahat icra edebilmesi. Oyun, dakika başı hafızası silinen bir kitleye oynandığı için mi bu kadar rahat icra ediliyor? Muktedir, izleyenlerle alay ederken kitlenin isyan etmemesinin nedeni artık bütün anlam dünyamızın şirazeden çıkmış olması mı?
12 Eylül çocuğu
Ya da şöyle söyleyeyim:
Yıldönümünü "idrak ettiğimiz" 12 Eylül darbesinin siyasal islamın en büyük destekçisi olduğu, "laikliğin bekçisi ordu" klişesinin tersine darbeyle birlikte tarikatların ve onlara bağlı siyasal örgütlenmelerin önünün açıldığını unutmak neden bu kadar kolay oldu?
Darbenin desteklediği, büyüttüğü tek siyasal oluşum olan milliyetçi-islamcı hareketin peşinden tef çala çala gitmek nasıl "aydın tavrı" haline geldi?
Darbenin ürünü bir iktidara karşı ses yükseltmemek neden şimdi demokrat ve sivil olmanın önkoşulu haline geldi?
Son elli yıldır, kısa bir aralık hariç, aslında Türkiye'de siyasal iktidarın hiç değişmediği, AKP'nin darbelerle güçlendirilmiş bu sağ iktidarın yeni modeli olduğu niye hatırlanmıyor?
12 Eylül işkencehanelerinde, hapishanelerinde, darbenin açtığı toplu mezarlarda bu ülkenin bütün akli muvazenesi telef mi oldu?
Yeni özgürlükleri deneyin!
AKP'yi demokrasinin bekçisi, Tayyip Bey'i de sivil halk devriminin yılmaz önderi olarak görenleredir sözlerim:
Madem AKP ile birlikte bu kadar sivilleştik, madem bu iktidar Türkiye'de gelmiş geçmiş en demokrat, en özgürlük yanlısı iktidar, o zaman siz de özgürlüklerinizi bir test edin.
Mesela, yaşadığınız mahalledeki herhangi bir caminin fazla açık megafon sesini hastanız olduğu gerekçesiyle kıstırmaya çalışın.
Kayseri'de Ramazan ayında oruç tutmayan bir üniversite öğrencisi olmayı deneyin.
Yozgat'ta Ramazan ayında kısa kollu gömlek giyin.
Adıyaman'da 18 yaşında bir kız çocuğu olarak "özgür kararlarınız" olduğunu söyleyin.
Orman arazilerinin ve denizlerin parsellenip satılamayacağını, insanların F tipi cezaevlerinde çürütülemeyeceğini söyleyin.
Ya da sadece şunu hatırlayın:
"Ben çocuğumu helal etmiyorum" diyen asker anne-babalarını ilk kim azarlamıştı? Onlara "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyen sivil, demokrat, insan canlısı Başbakan'ımız değil miydi?
Din, ordudan daha "zor"
Yeni olan şudur:
Türkiye'de artık din veya siyasal islam ilgili söz söylemek orduyla ilgili söz söylemekten daha zor hale gelmiştir. Bu, yeni darbedir. içinden geçtiğimiz günler, 12 Eylül darbesinin yeni, geliştirilmiş yüzüdür. istediği kadar sivil ve demokratik temaşa yeteneklerini geliştirsin, istediği kadar liberal aydın danışmanların ezberlettirdiği cümleleri tekrarlasın, bu iktidar 12 Eylül çocuğudur. Hem de darbenin en sevdiği çocuğudur. Uluslararası sermaye ve Büyük Orta Doğu Projesi tarafından desteklenen; muhafazakârlaştırılmış, alternatifsizleştirilmiş toplumun örgütlü olarak sorgulayamadığı bir darbe iktidarıdır tecrübe ettiğimiz. Yirmi yedi yıl sonra darbe, AKP iktidarı ile birlikte memleketi artık neredeyse geri dönüşsüz bir biçimde dönüştürmüştür.
Sessiz teşekkür
Onun önderliğini yaptığı hareketi doğurmak için başka türlü düşünen bütün aydınlar ve gençler 12 Eylül hapishanelerinde yok edilirken "Entelektüeller ve bilim adamları haksızlığa karşı seslerini yükseltmiyor" diyen Başbakan neredeydi? Başbakan soru sormak yerine sadece teşekkür etmeli. Sesini yükselttiği için ölen, kaybolan, sakat bırakılan, asılan onca aydına ve gence sessizce teşekkür etmeli. Çünkü bugün, onun başında bulunduğu iktidar onların gövdeleri üzerinde duruyor.
Ne diyeyim?
12 Eylül'leri kutlu olsun!