24 yıl yaşarsın. üzülürsün, sevinirsin, gülersin, ağlarsın. ama anlamazsın. anlatamazsın!! öylece geçer yıllar. birşeyler yaşarsın, kelimelere sığmaz. onun verdiği mutluluğu seninle paylaşmamasına ağlarsın. sonra birisi çıkar senin tüm derdini, sıkıntını, içindeki yükü, boğazındaki düğümü sekiz cümleye sığdırır. öyle bir döşer ki bu kez ilginçtir ama ağlamazsın. gülersin öylesine, anlamsızca ve şaşkın. sevinirsin seni anlayan birileri olduğu için ama üzülürsünde hala o şarkıyı yalnız başına dinledigin için.
başından geçeni anlatır sana, istersin ki herşeyi ama hayatındaki herşeyi anlatsın. onun hayatı senin olsun, sen onun hayatı ol.yapılacak onca işin içinde ona gidersin, çünkü o hayattır. bu hayatta, hayatta kalmakta en önemli işin. labirenttir bu ama çıkışı olmayan, hapistir , tutsaklıktır.hem günlerce bu şarkıyı dinlemek istersin, hem de o gün aklına gelmesin diye dinlemek istemezsin.
ben unutmadım o günü. serin bir akşamdı, güneş adaların üstüne çoktan gitmişti. denizin o sesi ve kokusu hala bende. yarım saati aşkın sessiz sedasız ama içten içe birbirimize haykırarak oturmuştuk. sonra sen telefonunu çıkardın, benim sana bir gün önce yolladığım şarkıyı açtın. öylece çaldı. bağarmak istedim, ağlamak istedim. bi aptallık yapmama ramak kalmıştı ki sen başını omzuma yasladın. dünyayı da avuçlarıma verdin. belkide uyudun. çünkü omuzlarına sardığım kollarıma felç inmişti sanki, kıpırdatamıyordum, çekemiyordum, seni daha fazla da saramıyordum.
keşke herşey o gün bitseymiş. çünkü bu öyle bir şarkı ki insanın ağlamasına izin vermiyor. insanın içini umutla, mutlulukla dolduruyor. insan içten içe önce kendine sonra da şarkıya kızıyor, o yokken nasıl mutlu olabiliyorum diye. nedendir bilmiyorum hala bu şarkı hayat demek. çünkü hayatımı * hatırlatıyor.