Türkiye'deki oy verecek olan çoğu seçmenin düşüncesi ve hareket tarzı bu şekildedir. Parti söz konusu olduğunda, parti ile ilgili olumsuz bir durum ortaya çıktığında -bu yolsuzluktan tutun da, insan hakları ihlallerine kadar gider- bir koruma mekanizması oluşturulur.
Bu mekanizma sadece hükümet edenler tarafından değil, bizzat oy verenlerin kendi düşüncelerinde oluşturdukları bir koruma sistemidir. Bu koruma sisteminin oluşturulmasının sebebi ise, hükmetmek isteğidir. Bu tip insanlar için iyi yönetilen, insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devletinin çok fazla önemi yoktur. Önemli olan kendi düşüncesinin hükmetmesidir. Ve bu yolda yapılabilecek her yol mübahtır.
Hiçbir mantıklı koruma sistemi geliştiremeseler bile "kim çalmıyor ki" lafının arkasına sığınılır ya da "tahrik" en büyük sığınılan koruma nedenlerinin başında gelir.
Bu durumun iki nedeni vardır:
1. Anayasa ve modern siyaseti konu alan kavramların eğitim müfredatındaki eksikliğidir. Ve hangi parti olursa olsun, "vatandaşlık bilgisi" adı altında çok fazla yüzeysel kalan ve hiçbir işe yaramayan bilgiler çocuklara verilmekte, daha doğrusu sadece istediklerini çocuklara öğretmektedirler. Bunun eksikliği, oy verme dönemlerinde ortaya çıkar. Oy verirken ya da herhangi bir başka demokratik hakkını kullanırken, sadece hükmetmeye yönelik eğilim gösterirler.
2. Türkiye'de tam anlamıyla sınıf bilincinin oturmaması bu nedenlerin başında gelir. Türkiye'de tam olarak ne burjuva burjuvadır, ne de proletarya proletarya'dır. Bu ikisi arasında sıkışmış, ne olduğunu kim olduğunu ve hangi görüşün yanında durması gerektiğini bilmeyen ve düşünce yapısını buna göre oluşturmayan, ne burjuvaziye ne de proletaryaya yar olabilmiş bir yapının olması kaynaklıdır.
Olayı sadece AKP açısından ele almak da pek doğru değildir. Zira, chp seçmeni, mhp seçmeni, tkp seçmeni, saadet seçmeni vs. de herhangi bir durum karşısında aynı tepkiyi vermeye meyillidir. Bu durumun ülkenin geleceği açısından çok büyük bir sorun olduğu yadsınamaz.