boşaltılıyoruz.
bomboş beyinler, bomboş duygular.
sevmenin ya da aşık olmanın dahi tadı bir kaç ay kalıyor dudaklarında insanların.
sonrasında başka heyecanlar, başka telaşlar arayışı...
beyazı seven, kırmızıya gönül vermeye başlıyor,
siyahı isteyen sarıya geçiyor siyahı elde edince...
sevgi sözcüğü ufak ufak sakız kıvamına geliyor ağızlarımızda.
seni seviyorum demek oldukça basit bir hal alıyor.
gitme arzusu, kalma dürtüsü, sevme ihtiyacı, sevilme ihtiyacına olan bağımlılık...
içi çürük ceviz gibiyiz...
içi çürümüş, büyüklüğüne aldanıp alınmış cevizler gibi.
sonra kendine dönüp bakıverince bir gün,
anlıyorsun.
içini boşaltmışlar aslında...
senin de içini, ayakkabı kutuları ile boşaltımışlar...
sevişmenin tadı yok,
zevk bile almıyor olmuş dostlarım...
biri oturmuş anlatıyor geçen, olmuyor yapamıyorum artık diye.
kimlere nasıl ucuz anlık heyecanlara kapılıp seviyorum dedi ki acaba?
sonra anlık heyecanlar bile anlık boşalmalara yetmez oldu bu yüzden?
velhasıl kelam, herkes kısır döngüsünde anlık işler peşinde koşarken kendini harcatmış.
halbuki hayat anlık değil,
ansızlık be canım kardeşim...