suriye meselesi, sadece ''burnunu sokma'' meselesi olmadığı, türkiye ve ortadoğu geleceği meselelerini ilgilendiren gerçek olmasıdır. küresel mücadelenin bir parçası olan bu meselenin, aslında suriyede bir iç savaş varmış gibi gösterilmesi. bu coğrafyadaki hadiselerin boyutu suriye'yi çoktan aşmış durumda. çoktan düşmesi beklenen esad'ın düşmemesinin sebebi anlamlı değil mi? türkiye milli çıkarlarına zararlı bir davranış yapıyor mu, yapmıyor mu önemli olan bu. türkiye, dünyanın hiç bir yerinde olmayan yoğun bir şekilde harmanlaşmış bir coğrafyanın içinde barınmaya ve yaşamaya çalışıyor. her ülke kendi çıkarlarını korumak için elinden geleni yapıyor.
malum, türkiye, kafkaslardan kıbrıs'a (Gürcistan, Rusya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ) kadar tarihte düşman olarak görüp savaştığımız ülkeler tarafından bir hilal gibi çevrilmiş durumdadır. kurt kapanını andıran bu hilalin tek açık noktası ise iran, Irak ve Suriye'den oluşan doğu ve güney sınırlarımızdır. Bu sınırlar, hem batının kurduğu çemberin kapanmasını engelliyor hem de Türkiye'nin doğal ve tarihi yaşam alanı olan iki hinterlandına (Arap-islam dünyası ve Türk islam dünyası) geçiş alanı oluşturuyor. Bu alanın kontrolünün kaybedilmesi demek türkiye'nin yaşam alanlarının koparılmasıyla eşdeğerdir. real politik yani çıkarlar açısından bu kabul edilemez bir durumdur ve savaş sebebidir. osmanlı da bu noktada çok büyük sıkıntılar çekmiştir. Bu alanları kontrol altına almak isteyen Şia'ya karşı çok büyük mücadeleler vermiş ve çok büyük bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Osmanlı tarihinin önemli bir bölümü Safevilere karşı verilen mücadeleden ibarettir.
Günümüzde de değişen pek bir şey yok. Maalesef, aynı sıkıntı ile karşı karşıyayız. islam devriminden sonra iran'ın, Şiiliği iran dış politikasının temel ekseni yapması ve petrol gelirleri dahil tüm kaynaklarını bu yönde harcaması Türkiye açısından sıkıntıyı hat safhaya çıkarmıştır. ABD'nin, 2. Neokon iktidarı döneminde, Irak ve Afganistan'ı altın tepside iran'a vermesi, zaten var olan Şii eksenini tarihte hiç olmadığı kadar güçlendirmiştir.
Siyasi literatürde Şii hilali olarak tabir edilen bu eksen, Rusya'dan Kıbrıs'a kadar uzanan çemberi kapatmakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye'nin, iki hinterlandıyla olan bağlantısını da kopartıyor. Bu da, Türkiye'nin yalnızlaştırılması ve sıradan bir bölge ülkesi haline dönüştürülmesini beraberinde getiriyor. Eğer Esad ya da iran'ın sıcak bakacağı bir isim bir şekilde iktidarda kalırsa, Türkiye'nin bölge lideri olup küresel güç olma sevdası daha başlamadan biter. Arap baharı işte o zaman gerçek anlamda Arap kışına döner ve bölge eski paradigmalar üzerinde işlemeye devam eder.
Suriye meselesi, bir başka deyişle Esad'ın düşmesi Türkiye'nin çıkarları acısından bu kadar önemlidir, olmazsa olmazımızdır. Bizim Suriye'de ne işimiz var demeden önce böyle bir lafın kimin çıkarlarına hizmet ettiğini ve farkında olmadan kimin askerliğine soyunduğumuzu düşünmemiz lazımdır. iran'ın, Rusya'nın, Çin'in ve ABD'nin Suriye'de olmasına ses çıkarmayanların Türkiye Suriye'ye girmesin deme hakkı ve salahiyeti yoktur. Eğer hala demeye devam ederlerse, bizim de bunun altında başka bir şeyler aramamız çok doğaldır.
Demek ki Suriye Esad'a karşı çıkmak, ona karşı silahlı muhalefeti desteklemek sadece islami ve insani açıdan değil, milli çıkarlarımız noktasında da elzemdir, milli bir görevdir.