duyan da eski harflerle okuma yazma düzeyi yüzde 98 falandı zanneder.
işte bu cahil yarımakıllı tayfası neden kıymetsizdir sorusuna en güzel cevaplardan biridir bu...
osmanlı'da eğitim bitmişti...
iki örnek verelim... Türk rönesansı diyebileceğimiz iii. ahmet devrinde liyakat gözetilmeden köylü kömeleğin, yeğen - oğul, torun torbanın doluşturulduğu ordu mühendishanesi (silah dairesi diyelim biz ona) çökmüştü... 300 yıl öncesinin bronz dökme teknolojisiyle top yapılmaya çalışılıyor, çürük çarık malzeme daha kullanmadan parçalanıyor, atış talimleri hesap yerine göz kararı yapılıyor hedef dışında her yere - o da şanslıysanız - gülle atılıyordu. ıslahat için fransız topçu sınıfı bir baron getirildi. kendisine hem tercümanlık etmesi hem de yetiştirmesi için bir yardımcı seçmesi istendi. atış ve hedef tayini için çok gerekli olan geometri ile ilgili sorular hazırlayan baronun karşısına 3 namzet (aday) çıkarıldı. tahmin edeceğiniz gibi hepsi de bilmem kim paşanın adamı/yakını falandı. baronun geometri sorularından biri olan "bir üçgenin iç açıları toplamı kaçtır?" sorusuna iki aday hiç cevap veremedi diğeri ise bu coğrafyada "zeka" denen kurnazlıkla "üçgenine göre değişir" cevabını verdi... bunlar osmanlı'nın son zamanı bile değildir. hala güçlü olduğu zamanlardaki halinden bir kesittir. Osmanlı fatih öldüğü gün çürümeye başladı 18. asırın ortasında ise bitti. geri kalancan çekişme ve can verme periyodudur.
ikinci örnek ise osmanlı dersaadet (istanbul) tramvay şirketinden; 1860larda kurulan şirket tramvaylatda hem osmanlıca hem de fransızca güzergah tabelaları kullanıyordu. fakat osmanlı tebaasının ezici çoğunluğu okuma yazma bilmediğinden her durakta vatman (tramvayı süren kişi) ve biletçi onlarca kişiye "ordan geçer, şurdan geçmez" diye açıklama yapmak zorunda kaldığından bir çözüm arayışına girdiler ve buldular. gidilen başlıca semtleri simgeleyen resimler koydular tabelalara... galata için kulenin, yedikule için 7 tane kule bulunan bir resmin, dikilitaş için dikilitaş'ın resmi bulunuyordu... insanlar da yazıları değil ama tabelaları okuyarak tramvaya binmeye başladılar. yani okur yazar değildiler ama tabela okurlardı...
istanbul'un göbeğinde dahi 5 kişiden belki 1 kişi okuma yazma bilirdi. (semte göre oran daha da düşebiliyordu) tüm osmanlı coğrafyasında nüfusun %95'i okuma yazma bilmezdi. yani bu yeni nesil yarrak kafalıların "geçmişimizi elimizden aldılar" diye zırladıkları geçmişte kimse okuma yazma bilmezdi.
osmanlıca zor bir dildi. orta dereceli bir mektup yazıp, günlük bir gazeteyi okuyup anlamanız için türkçe, farsça ve arapça'nın gramerini bilmeniz gerekir. bu zırlayan tayfanın yüzde 99'unun dedesi okumayı geçtim ömrü boyunca gazete kitap görmemiştir.
gerçi şimdi de değişen bir şey yok... nüfusumuzun yüzde 3-5'i gerçek anlamda okur yazar. geri kalanı tabela okuru - sms yazarı. içinde yoksa sanattı, felsefeydi, tarihdi öğrenemezsin araştıramazsın. ama gene de insanlar iyi kötü kendilerine gelen mahkeme celbini, doktorun yazdığı reçeteyi, kur'an-ı kerim'in türkçesini falan okuyorlar.
zaten sıkıntı da bu...
şikayet edilen geçmişten habersiz olmak değil, geçmişe dönememek...
8 yaşında kızla evlenmeyi kur'an-ı kerim'e dayandır, üstündeki toprakla beraber alınıp satılmayı "kanunda var bu" diye yuttur, doktor yerine üfürükçüyü şifa diye itele, ilaç yerine üstünde dua bile olmayan anlamsız karalamalar olan muskayı sat... her şey ne kolay. rahatsız olunan budur.
türbanı bile "nasılsa kimse okumuyor bunu" diye yıllarca kur'an'da yazıyor diye itelediler. sonra bir çıktı ortaya ne türban ne tesettür kelime olarak dahi geçmiyor kitapta...
ayrıca recep çok mutsuzsa osmanlı arşiv ve tarihinin bilinmemesinden; binlerce osmanlıca bilen adam var. ayakkabı kutularından ve devletten milletten çaldıkları arazilerden azıcık ayırsınlar da bir vakıf kursunlar. 10 seneye kalmaz tüm arşivi yer bitiririz üzülmesin.