ölümü kimse istemez. ne kadar "o ölümü tercih etti" diyerek kendisini putlaştıranlar olsa da bu olay filmlerdeki gibi efsanevi değil. sanıldığı kadar basit yürümüyor bu işler.
hayatta kalmayı şu an ondan daha çok isteyen yoktur. kendinizi kasmayın. ölümü uzaklarda sandığında sevdiğin bir araba, yeni bir cep telefonu ya da çantaya sahip olma hayali her şeyden değerli, hayat memat meslesidir. bugün üç kuruşun beş kuruşun hesabıyla kar peşinde koşarak mutlu olan insanlar özleyecekler bir gün zamanında içlerinde doğabilmiş bu istekleri, küçük ayrıntıları. öyle ya. ağrı sızı olmadığında, elinde bir sigara. belki bir bardak rakıyı yudumluyorken bir gün vereceğin son nefes o kadar sıradan ve ucuzdur ki anlatılan bir fıkra gibidir. uyumak, bayılmak gibi. hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaktır. ademden bu güne tüm insanlığın yaratılışında olduğu gibi. ben de dahil olmak üzere her canlının, ölüme uzak olduğunu düşünerek böbürlenen her zavallının yaptığı gibi.
burada ölümün pençesine yakalanmış bir adamın sevenlerinin ve hayranlarının üzüntülerini, kaygılarını duygu sömürüsü olarak nitelendiren akıllara da rastladım. tabi bunu dalga geçer bir üslupla yapanlar da var. sevdiğin insanların ölümüne üzülürsün bu dünyada. öyle bilirim yani. senin ölümüne mi üzülcektim? iki çift laf daha edeyim onlara. bir gün sağlığınızı kaybettiğinizde gelin ve buraya yazın. duygularınızı paylaşın. hissettiklerinizi merak edeceğim. tabi yazabilecek gücü kendinizde bulabilirseniz. o göt varsa. haydin bakalım. ve son olarak,
en çok 11'e on kala filminden hatırlayacağım seni. kapıcı rolü gerçi sana fazla hafif gelmişti. ezik rolü gitmiyor sana. kapıcı gibi değil, patron gibiydin. belki tapılacak kadar değil ama sinemadan anlayan her kişinin hayranlık duyması gerektiği kadar iyi bir oyuncusun. belli mi olur bir mucize olur belki bir gün yine başka bir filmde o üçkağıtçı adam rolünde bulurum seni. kal sağlıcakla.