en berbat alışkanlıktır. o sıcak havalarda bile ne kadar bunalırsan bunal kenetlenmiş vücuttan uykunun en derin anında bile fire verilmez. böyle kucakladıkça ( yazar burada kucaklamak derken sarılmayı kast ediyor- ben kucaklamak diyorum kimse anlamıyor) kucaklayasınız geliyor. gece uyandığınızda yanınıza bir ten, bir koku, bir nefes. kokuyu severim. nefesi yüzüme değen adamları da. kış günlerinde yine siz kenetlenerek ve kucaklayarak yattığınızdan üşümezsiniz ama gece kalkıp üzerinizi örten sevgiliyi hissettiğinizde şımarırsınız. bir gün sikip/siktirip gidecek olsa da ana babanızdan sonra sizin gece üşümemenizi isteyen tek insandır.
ve eğer karanlıktan korkuyorsanız gece lambasına sırtınızı çevirip uyuyacak özgüveni oluşturur sevgiliyle uyumak. sabah uyandığınızda ilk onu görmek, öpmek, yatakta şımarmak, biraz naz yapmak, biraz cilveleşmek, sırnaşmak. şımarmak nasıl da yakışık koca koca insanlara.
ama her güzel şeyin sonu var. uyanın son istasyondayız. böyle bir rutinden sonra yastığa başınızı tek koymak zor gelir. arada uyanıp yatağın boş tarafını elinizle yoklarsınız. dolaba kaldırdığınız gece lambasını çıkarırsınız. kış günleri yorganın üstüne battaniye alır yazın bir gecelikle rahat rahat yatarsınız. gece uyandığınızda suyunuzu kendiniz almak zorundasınızdır. hatta o boşluğu kapatmak için yastık sayısını üçe çıkarırsınız. ya da koynunuza geçici tenler alırsınız.