Üzüntü, yalnızlık gibi sebeplerden ötürü kişinin ruhen kendini hapsettiği gri duvarlı, penceresiz ve soğuk hücredir.
Kendi kendimizi hapsettiğimiz bu hücreye garip bir şekilde bağlanırız. Buradaki rutubet kokusu, farelerin ürpertici sesleri ve soğuk ruhumuzu içten içe yerken bir yandan da hoşumuza gider.
Zaten kimse kimseyi zorla böyle bir duruma sokamaz. Çünkü kimse kimsenin kişiye özel hücrelerinin farkında bile değildir. Zaten üzüntü ve yalnızlıktan düştüğümüzü sandığımız bu durumdan çıkmak için hiç bir çaba sarfedilmediği gibi senin gibi insan olan ve aslında bünyesinde ruhunun derinliklerinde milyonlarca kişinin depresifliğini barındıran psikolog ve psikiyatrlara gideriz. Onları tanrı yerine koyup yardımlar dileniriz.
Sonrasında tanrı kağıda bir kaç şey yazar ve bizi eczaneye gönderir.
Tanrı parçacıkları gibi düşündüğümüz hapları alırız ve böylelikle hücreden çıkmamızı sağlayacak olan tek umudumuzu da ellerini ayaklarını bağladıktan sonra, ayak bileğine kaya bağlayıp buz gibi suyun derinliklerine göndeririz.
Kendimizdeki ekipmanların hiç bir zaman farkında olmayız. Artık o okumaktan bir hayli keyif aldığımız sigara yaktıran yeraltı edebiyatı karakterlerinden biri haline geliriz. Belki de başından beri sağlıklı bir insanken bile istediğimizin bu olduğunu düşünürüm bazen. Marla Singer özentisi beyinlerimizi aslında Marla Singer' a yakışmayacak hallere sokarak birer roman kahramanı ya da kült bir filmin başrolü haline getiririz.