okul evime yakın, antalyalı olduğum içinde havalar özellikle yaza doğru ve sene başı çok müsait olduğundan okula bisikletle giderdim.
köy okulu olduğu için bir sürü arkadaş taşımalı eğitimle gelirdi ve benim bisikleti görünce inanılmaz imrenirlerdi, bi bineyim mi, bi tur atayım mı diyenler falan çok sık olurdu.
önceleri ulan arkadaşlık ne olacak diye veriyordum ancak bir baktım el elin malını sikine takmadan kullanıyor.
hızlanıp fren kasanlanları mı dersin, ön kaldırmaya çalışan ibneleri mi dersin baktım hep zarar hep zarar. artık yok vermiyorum falan dedim, bindirmedim.
bi gün öğlen yemeği arasında kızın biri çok ısrar etti bi bineyim diye falan yok olmaz, olur olmaz derken;
-kantinden sana bi çeyrek tost getireyim ancak 5 dakika tur atayım. dedi.
baktım gayet yerinde bir yaklaşım. tamam dedim, hatta bi de meyve suyu al 7 dk bin dedim.
kız aldı geldi ben yemeğime başlarken casio saatimden de kronometreyi başlatıp dedim hadi süren başladı.
tam 7 dakika sonra aldım bisikleti.
bu durum çok hoşuma gitti, sonra dedim böyle günde 3 kişi bulsak harçlıklarımı harcamadan doyarız dedim yaydım bunu sınıfa. müthiş bir talep oldu. bırak harçlılları harcamamayı gelir kapısı bile oldu.
tur başı 50.000 lira alıyordum. 6 sıfır daha atılmamıştı o zaman.
neyse bu bir hafta falan böyle devam etti amk nerden duyduysa müdür benim bu işten para aldığımı duymuş, geldi bir sürü fırça çekti, iki de tokat çekti. bir daha bisikleti getirme dedi falan ocağıma kilit vurdu pezevenk herif.
sonra da diyorlar ki bizim insanımız neden girişimci değil. al işte gördük girişimciliğin sonucunu.
neyse efendim böyle bir anımdır. bisklete her binişimde, okulun önünden her geçişimde aklıma gelir b durum.
şimdi o bir tur binmek için sıraya dizilen arkadaşlar kendi çocuklarına bisiklet sürmeyi öğretiyor. hayat ne hızlı geçmiş farkedemiyor insan bazen. geriye de böyle hoş anılar kalıyor işte.