Sabah kalktıktan sonra, ilk işim bu işi kimin yaptığını öğrenmek olacaktı. Şüphelendiğim kim varsa çaktırmadan ağzını aradım. Ama sonuçta kimse bulamadım.
Şimdi sözlük, biliyorsunuz ki annemin sonradan evlendiği şahsın devlet içinde bazı görevlerde olduğunu söylemiştim. Tek şık bu kalana kadar, herşeyi araştırdım. Ne yazık ki sona bu kaldı. Bizimkiler salonda oturuyor birşeyler izliyordu. Anne dedim, birşey konuşacağım sizle. Kıstılar televizyonun sesini, geçtim karşılarına.
- Böyle böyle bir durum var. Yapan kişiyi bulamadım. Aklıma sizden birielri mi yapıyor diye geldi. Olabilir mi böyle birşey? dedim.
Bababm detaylı anlattırdı, ne varsa anlattım.
Bizdense yakında ortaya çıkar, ancak söyleyeyim oğlum gerçekten bir tehlike olmasa böyle birşey yapmazlar. Bana şimdiden söylediğin iyi oldu. Bana gelirlerse en azından haberim var diyebilirim dedi. Sen geç odana, varsa birşey hallederim ben dedi.
Eyvallah dedim, geçtim odama. Ertesi akşam babam geldi odama, elinde sarı bir zarf. Dedi ki:
"Mail'de bahsettikleri şeyde ciddiler. Konuşmalarının kaydını getirdiler. Açıp okumadım. Haberim olduğunu söyleyince de fazla uzatmak istemediler sanki. Sen yine de istersen içeridiklere bak."
Teşekkür ettim. Zarfı aldım yatağa attım. Bu sırada "O" ile hiçbir sorun yokmuş tadında konuşuyordum. Bunlardan haberi yok.
Neyse efendim gece oldu yattım. Zarfı da masaya bıraktım. Gece acıktım sanırım bir sebep için kalktım, baktım ki zarf masanın üstünde değil. Kontrol ettim yeri falan, yok. Baktım salondan ışık geliyor. Kafayı bir uzattım, annem elinde zarf, içinde ne varsa okuyor. Konuşmalar, görüşmeler, kızın ve ailesinin özgeçmişi artık ne varsa. Benden habersiz böyle birşey yapmasına o kadar sinirlendim ki anlatamam. Belli ki babamdan istemiş kayıtları, o da vermemiş benim özelimdir diye. Açtım kapıyı sertçe, o zaten bir toparlamaya çalıştı. Aldım elinden zarfı hiç konuşmadan, dağılmış kağıtları topladım. "Sen.." dedi. Konuşturmadım devamında. "Sus dedim bak bi halt yemişsin, ağzımı açmıyorum, sen de sus!"
- Oğlum ben seni düşündüğümden bakayım dedim.
- Beni düşündüğünden arkadaşlarımla ne konuştuğumu mu okuyorsun?
- Pek arkadaşın değilmiş belli ki.
- Seni ilgilendiren bir konu değil. işine bak sen.
- işi gidip inada bindirme. Görüşme diyorlarsa görüşmeyeceksin.
- Hadi ya, siz mi karar veriyorsunuz buna?
Konuşma uzaıkça sesler yükseliyordu. Baktım babam kalktı, salona geldi. Karışmıyor ama, dinliyor sadece.
Annem mevzuyu olmadık yerlere getiriyor. Ailemize yakışmaz, kafayı taka taka buna mı taktın? saydıkça sayıyordu. Hepsine cevap veriyordum ama sinirlerim zıplıyordu artık.
En sonunda "Birde gidip türbanlı mı buldun? Hangi çöplükten çıkardıysan artık?" gibi bir cümle kullandı.
Dayanamadım sözlük. Öyle bir tokat attım ki, yere kapaklandı. Ben vurduğum gibi babam ayağa fırladı. Karşılık verebilirdi bana, vermedi.
Baktım, vurduğum için kızgın, ama karsının söylediklerinden doalyı ani bir sinir yaşadığımın da farkındaydı. Bende de, sinirle karışık üzüntüyü görebiliyordu sanırım.
Odana geç, dedi. Geçtim sözlük. Annem ise o günden sonra bu konu hakkında bana tek bir kötü laf söylemedi.
Tabi reaksiyon daha yeni yeni büyüyordu.