Sizlere kendi hikayemi anlatmak istiyorum dostlar. Uzun olacağı için part part yazmaya karar verdim. Şimdiden söylüyorum, hikaye çok değişik yerlere gidecek. Kimseye anlatmadığım şeyleri içerecek. içinde tek bir yalan kelime dahi geçmeyecek. Benim yaşarken inanmakta zorlandığım şeyleri siz okurken inanmayabilirsiniz. Ancak emin olun, gerçek bir hikaye oalcak okuyacağınız.
Part 1:
Üniversiteyi kazandığım yazın sonlarına doğru başlıyor hikayem. O zaman, Lise 4'ün başından beri Left 4 Dead 2 isimli bir oyun oynuyorum. Ama nasıl oynuyorum. Binlerce saat oyun sürem, yaman çocuklardan oluşan bir takımım nerede ne var süpürüyoruz. O zamanlar oyunun popüler olduğu yıllar. Yabancı takımlarla maç yapıyoruz, turnuvalardayız. Türkiye'de bizden iyi tek bir takım var, "Family" takımı. Onlar birinci oluyor, biz ardındayız. 8 kişiyle oynanır maçlar, maçlarımızı 50 kişilik serverda yapıyoruz, ilk 1 dakikada izleyiciler doluyor falan. Popiyiz yani. Neyse efendim biz böyle takılırken, "Gamer Girl" diye tabir ettiğimiz kızlar var oyunda. Yaşlar abazanlık yılları zaten, herkes bunların peşinde kulçun kulçun. Biz ise işi ciddiye alıyoruz, Türkiye'yi temsil ediyoruz gibi düşünüyoruz. Tabi Türkiye'de oyuncuyu sikleyen var mı? Yok. Neyse efendim. Belirli kriterlerden geçmeyen oyuncular, kız - erkek oyunlarımıza giremez. Bir gün takımımdaki arkadaşlarımdan biri, gel abi antrenman yapalım dedi. Girdik. Bu saatte çok kişi olmaz, kimi bulursak girelim işte dedi. Okey dedim. Herkesi tanıyorum, bir kişi hariç. Şimdi bu bahsettiğim kriterlerden biri, mikrofon zorunluluğudur. Oyunda olmasa da, eğer benim takımdaysa kişi, mikrofon kullanmak zorunda. Ben anlaşamadığım insanla oyun oynayamam. Takımdaki diğer eleman, zaten yalakalıklarda, "Geçen maçınızı izledim abi elinize sağlık ya ne yaptınız öyle, B takımı kuracak mısın katılmak isterim" vs. gidiyor.. Geçiştiriyorum tabi. Takım arkadaşıma özelden diyorum ki, "Şu kimse söyle mikrofon kullansın." "Yokmuş abi" diyor. Sabır diyip devam ediyorum. Gecenin körü, oyuncu yok. Milisaniyenin hesabını yapıp Mouse'undaki ağırlıkları değiştiren manyaklarla oynadıktan sonra, gözümüz kapalı farkı açıyoruz tabi. Bununla beraber, biz işi daşşağa vuruyoruz afedersiniz. Eğleniyoruz mikrofonla. Böyle giderken, sessiz sedasız arkadaş bir anda oyundan çıktı. " Bu niye çıktı şimdi? " diye soruyorum (Bu noktadan sonra takım arkadaşıma Y diyeceğim) Y'ye. Diyor ki " Abi çok ukalaymışız, sinir olmuş bize". Hassiktirsin diyip oyuna devam ediyoruz tabi.
Günler böyle geçiyor. Sessiz sedasız arkadaşla ( Bu noktadan sonra adı "O" olsun) bir oyunda daha karşılaşıyoruz. Takım seçme ekranında Ben "Survivor" tarafını seçince hemen "Infected" seçiyor. Artık benimle mi oynamak istemiyor, yoksa güya ukalalığımı mı yedirecek bana bilmiyorum kendi kafasında. O zamanlar bizle didişmeye çalışan Almancı bir oyun grubu var. "Barbarlar" isimleri. Fena değillerdi, ama bizi hiçbir zaman yenemediler. Bunun getirdiği kibirle , oyuncularımı ve beni yalnız yakalayıp, karşıya takım olarak geçip yenmeye çalışırlar, sonra forumlarda skoru paylaşırlardı. Siklenmeyince daha da zorlarına giderdi. Bir baktım ki, bunlardan 3 kişi oyuna girdi, hemen O ile aynı takımı seçtiler. Artık kendi mi çağırdı, yoksa tesadüf mü bilemeyeceğim. Benim takımdan yine "Y" açık sadece. Çağırdım. Dedim şu almancılar yine burada, kasıyoruz. Tamam abi dedi. Zar zor yendik. Bir tek "O" kaldı oyun sonu. "Tebrikler.." yazıp çıktı. "Bu kim lan böyle" dedim Y'ye. Abi işte fena oynamıyor aslında da, "Takımlara falan girmiyor" dedi. "Niye?" dedim. "Kız da çekingen biraz. Mikrofon falan varmış da kullanmıyormuş o yüzden" dedi. "iyi bakalım" dedim. Çok da umrumda değildi açıkçası.
ileriki günlerde bir "Türkiye Turnuvası" düzenlemeye karar verdik. Bunu ara sıra yapıyorduk. "Family" ile oynama fırsatı, biraz eğlence ve "Genç Yetenek" bulma fırsatıydı bunlar bizim için. Steam'de o aralar şöyle bir sistem vardı. Bir grup kuruyorsun. Bu gruba kişi davet etmek istiyorsan onu arkadaşlık atmak zorundasın. Şimdi böyle mi bilmiyorum. "O" kişisine deyolladım bir davet. Hemen kabul edildi. Herkese gönderdiğim metni kopyalayıp ona da gönderdim. Cevap geldi "Davet için teşekkürler ama ben takımlara girmiyorum.Tek oynamayı tercih ediyorum". inanın kayıtlarla başım dertteydi. 16 takımlı bir turnuva için ilk günde 20 takım vardı. Bunun gibi yazanları direk siliyordum. Yazasım geldi.
"Utangaçlıktan mı?" yazdım.
"Yoo" yazıverdi.
"Sapık korkusu mu?" dedim.
"Y'mi söyledi?" dedi.
"Evet" dedim.
"O almancılarla ben oynasam bende korkarım sapıklıktan, sende haklısın" dedim.
Aslında pot kırmıştım, ama bunu bilmiyordum. Niye kırdığımı benimle öğrenirsin sevgili okur. Zaten konuyu kapattı. Benimde işim vardı, yazmadım daha.