büyük fabrikalardan tutun, büyük atölyelere ve imalat yerlerine kadar; üretim anlamında yaratıcılığın olmaması durumudur.
böyle yerlerde bir sistem oluştururlar. şu kadar malzemeyi şöyle yapacaksın, bu malzemeleri buraya alacaksın, şu saatte şu üretimler gerçekleşmiş olacak falan. hepsi bir işçinin mesai saatine göre ayarlanmıştır ki, işçi mesaisini bitirene kadar hiç boş kalmaz. hatta bazı zamanlar yetiştiremediği için mesai yapmak zorunda kalır. sözünü ettiğim, üstünde durduğum nokta bu değil...
üretim yerine 5-10 sene önce bir adam (şef/müdür) gelmiştir ve sistemi belirlemiştir. aradan 10 sene geçer, hala aynı sistem üzerinden çalışılır. işi hızlandıracak, daha fazla üretim sağlayacak önerileri kimse umursamaz. zaten böyle öneriler de genç adamlardan gelir. genç oldukları için de kimse onları dinlemez. birimlerin şefleri ''sistem devam etsin kafam ağrımasın'' dediği için aslında yeni bir formülle 1 saatte bitebilecek bir iş 3 saatte bitebilmektedir. neymiş; senelerdir çalıştıkları sistemi bozmanın anlamı yokmuş. ulan orada bir sürü makina değişmiş, üretim koşulları değişmiş, nitelikli işçi sayısı değişmiş. adam hala 10 senelik üretim sistemiyle ilerliyor, hatta işe alınacak işçileri de bu sisteme uygun olup olmadığına göre seçiyor. bu da işçilerin daha çabuk yıpranmasına ve fikir sahibi olanlarının işten soğumasına sebep oluyor.