bu gece özel muhatapları vardır. öyle ortaya değil;
uzun yollardan geçip de gelenlere, herhangi bir nedenden ötürü eve üzgün dönenlere, sesi güzel olmadığı halde söylemek istediği şarkıyı; bir türlü hatırlayamayanlara, kimsenin önemsemediği bir söze takılanlara, genellikle tuvalette ağlamayı tercih edenlere, şiir sevenlere, edip cansever i sevenlere, belki "ceplerindeki eskimiş kağıt parçalarını" atamayanlara, işte
"ne çıkar siz bizi anlamasanız da
evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da." diyenlere, tribünlere:
(...)
ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca
neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
tüketen kim. hani bir yarışın sonuna varmış gibi
hani görmeden daha sezmeden her şeyin bittiğini
ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
çökerken üstümüzde bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği
ansızın bir ürperişle: bitti mi, her şey bitti mi
yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
bırakıp beni bir kenara, bir uzağı, ya da bir boşluğu bırakır gibi
ve ben hazırımdır bir süre unutulmaya
ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun
butlarında
ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan
olmalarımla
(...) *