Şöyle tanımlıyorlar kendilerini: Evrensel, tarihsel deney ve birikimlerin ışığında güncel sorunları değerlendirerek, Türkiyede barışın kazanılması için mücadele etmek.
Kim mi?
Türkiye Barış Meclisi. Çalışma alanı olarak kendilerine Kürt sorununu seçmişler. Bu konuda projeleri de var. Onlar da şöyle sayılmış: Yerel meclisler, anayasada demokratikleşme ve Kürt sorunu konulu toplantılar ve forumlar. Kanaat önderlerini etkilemeye dönük çalışmalar.
Kurucuları arasında Orhan Doğan var. Dönem sözcüsü Hakan Tahmaz, Kurtuluş Sosyalist dergisinden yola çıkıp ÖDPde uzun yıllar siyaset yapmış bir gazeteci . Barış Meclisi oluşumu sizin de malumunuz üzere Marksist temelli ve Kürtçü bir yapılanma. Araya çeşni kabilinden islamcı ve liberaller de katılıyor. Barış Meclisi bu yıl bir de Barış Ödülü verdi.
Ödülün adı Orhan Doğan Barış Ödülü. Ömrünü 30 bin kişinin katili bir örgütün siyasal mücadelesi ile geçiren bir kişi adına verilen barış ödülü fikri oldukça yaratıcı. Ödülü veren jürideki Marksist-Kürtçülerin arasına serpiştirilen islamcı Feminist, Hidayet Şefkatli Tuksal ve Ahmet Hakan gibi isimler fondaki demokratik-çoğulcu görüntüyü tamamlıyor.
Unutmadan, ödül Yaşar Kemal tarafından Kardeş Türküler grubuna verilmiş.
Dünyayı kana bulayan bir ideolojiye mensup isimlerle Türkiyeyi kana bulamış bir örgütün sempatizanları nın bir araya gelip Barış Ödülü vermesi hakikaten yaratıcı olmuş.
Marksist ideoloji, uygulamada Faşizme evrildi. Bu evrim milyonlarca insanın canına mal oldu. Marksist bir iddia ile yola çıkan PKK da dünyadaki bütün örneklerinde olduğu gibi Kürt ırkçılığına evrildi. PKKnın evrim i de binlerce vatandaşımızın kanının üzerinde gerçekleşti. Orhan Doğan o sürecin önemli isimlerindendi.
Binlerce insanımızın canına sebep olan bu sürecin kahramanlarının Orhan Doğan ismi etrafında toplanması şaşırtıcı değil. Tıpkı Marksistlerin yıllarca Rus ve Çin ırkçılığı yaparak halkların kardeşliğinden, milyonlarca insanın kanının üzerinde oturarak barıştan bahsetmesi gibi.
Vay o gafillerin haline...
Kendinden olmayana haksızlığı meşru görmek tehlikeli bir tavır. Fakat ondan daha tehlikeli olanı bu meşruiyeti dini gerekçelere dayandırmak. islam dünyasının içine yuvarlandığı kaosu besleyen şey bu...
Kendisini Allaha adadığını iddia eden birinin üzerine bomba sarıp pazar yerine dalarak cennete gideceğini zannetmesi, bunun uç noktası. Bundan daha beteri ise bu katliamlara imza atanların birileri tarafından şehit ilan edilmesi.
Merhamet dininin mensubu olduğunu iddia edenlerin, insanları boğazlaması ve bunu kameralara çekerek yayınlaması, islamın hangi kaidesine dayandırılabilir? Peki, birilerinin bizimle aynı mezhebe mensup olmamasından yola çıkarak onlara karşı savaşılabileceği fetvasını vermek şeriat ın hangi ilkesine sığdırılıyor?
Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et! diyen bir Peygamberin peşinden gittiğini iddia edenlerin, birbirlerini öldürmelerini kutsamasını anlamak mümkün değil.
islâm, insanın, başkalarını ve kendisini öldürmesini yasaklayan bir din; Şefkat dini. Kendisini ve başkasını öldürenlere adres olarak cehennemi gösteren bir dinin, sivillerin katledilmesine gerekçe yapılması şefkat dinine yapılan en büyük haksızlık.