benim yazacağım çok uzundur. okunmasındır.
2008de Kocaeli üniversitesi türk dili ve edebiyatı nı kazandım, eylül sonu gittim. Erkek arkadaşımla aynı üniversiteyi kazanmıştım herkese nasip olmazdı, büyük heyecanlar umutlar vs üniversiteye başlayan herkesle hemen hemen aynı hayaller hem ergenliği üzerinden yeni yeni atmaya çalışma durumu hem de babanın kanser tedavisi görüyor olması 18 yaşındaki doğuştan hassas bana fazla fazla etki etmekteydi. Diğer yandan erkek arkadaşım da oldukça toydu. Ailenin en küçüğü olan ben tüm bu bunalımdan kurtulmak için oda arkadaşım olan yine ruhen hasta bir kızın beni neredeyse kızı gibi görüp sahiplenmesine filan ses çıkarmaz oldum. Ayrıca aynı üniversiteyi kazandık diye sevindiğim erkek arkadaşımı da neredeyse göremiyordum. Hiç kimse yeterince yanımda olamıyor gibiydi.Durum iyice bok bir hal aldı. Derken kasım 9'da vizeler başladı. ilk vizeden çıktım 2.sine birkaç saat vardı ve telefonum çaldı. En yakın arkadaşım baş sağlığı için arıyordu. Babam ölmüştü. Bilen bilir. Geçiyorum.
Yine o zamanlar gerek erkek arkadaşımla gerek oda arkadaşımla durum kontrolümden çıkmıştı kendimi kaybettiğimi anladım ve orada kalacağım her gün içinden çıkılmaz bir hale dönüşerek beni oturması gereken kişiliğimden uzaklaştıracaktı. Ocak sonuna kadar geçen zaman travmadan mıdır bilinmez hafızamdan silinmiş durumda. Ocak sonu finallere ve bütlere girdim, yatay geçiş başvurularının son günü uludağ üniversitesi ne geçiş yaptım. 2. Döneme orda devam edecektim.
Ailem Bursada yaşıyordu ve annemin yanında okumam konusunda yine bir baskı söz konusuydu. Hayatımın kontrolü zaten elimde olmadığı için geçiş yaptığım üniversiteye alışmak zorundaydım. Uludağ edebiyatın hocaları ünlüdür, sağlamdır evet notları da kıttır aynı zamanda. Başlangıçta oraya buraya savrulurken fark edemediğim hisler dank dank vurmaya başladı zamanla. Gayet çalışkan ve sınıfın kalanına göre oldukça kafa dengi aynı fikirlere sahip olduğum bir grubun içinde buldum kendimi. Kimsenin de ne yanına gidip oturmuşluğum ne selam vermişliğim vardı. Bir köşede oturur tırnaklarımı yerdim, ders bitince koşa koşa otobüse yetişmeye çalışırdım. Sınıf içinde popüler olan bu grup beni de kendine dahil etti. Güzel arkadaşlıklarım oldu. Bu sırada erkek arkadaşımla ayrılmıştık.
3.sınıfa geldiğimde, hiçbir şey olmamış gibi yaşasam da kendimde anlam veremediğim bir fevrilik, ani iç sıkılmaları, baş dönmeleri, uyuşukluklar fark etmeye başladım. Derslerden kalıyor olmam bir yana, okula gitmemek için öl deseler ölecek duruma geldim. Öyle lanet ettim, fobi haline geldi. ilk tepkiyi yakın arkadaşlarımdan aldım. Kendileri görükle de olduğu için okula gelmekte zorlanmıyolardı. Ben 1saatlik geliş 1 saat gidiş gibi bir yol çekiyordum. Bu da zaten en büyük bahanemdi devamsızlığa.
Okula gitmedikçe devamsızlık sınırlarını aşmaya başladım. Yaptığım da bir şey yoktu he, evde oturuyorduk vicdan azabım ve ben. Git gide kendine acıyan da bir tip oldum. Sigarayı inanılmaz arttırdım, şimdi içemem o kadar. Benden ayrı olan erkek arkadaşıma muhtelif aralıklarla, içtikçe ya da içtiğimi düşüneceği saatlerde dön temalı mesajlar attım. Cevap gelmedi. Fakat bunun üzerinden de çok sular aktı. Onun için de benim için de çok çok zorlu aşamalardan geçtik ve tekrar birlikte olduk.
Son sınıfa gelince artık okulun o yıl bitmeyeceği kesinleşmişti. Öyle de oldu. Bir sonraki yıla 4 ders kaldı. Ben öyle biliyordum görünen de oydu. Bu okulun uzadığı yılda, bir yandan kpssye hazırlanmaya çalışıp bir yandan da 4 gün dersanede çalışmaya başladım. Düzeldi psikolojim. Unuttum çünkü. Birçok acımı unuttum. Unutarak kurtuldum.
Kpss olmadığı gibi, transkriptimde de 4 kredi eksiğim bulundu. Benim güneşin altında koştur koştur halletmeye çalıştığım belgeler, verdiğim dilekçeler, konuştuğum insanlar vs her şey boşa gitmişti. Ne psikolojimi ne kendimi onaramadığımı gösterdi bana bu saçma salak talihsiz demenin yeterli olmayacağı durum. Ailemden ilk kez çalışma konusunda baskı gördüm ve başa çıkamayacağımı düşündüm durumla. Çıkılabiliyordu halbuki gayet.
Tüm bu süreçte yanımda olan erkek arkadaşıma da her zamankinden kat be kat daha bağlı hale gelmiştim. Yakın zamanda çok da kırıldığım hatta asla anlam veremeyeceğim şeyler yapmış olması hiç gözümde değildi artık. Ağzından çıkan her sözün değeri, yeri, anlamı vardı. Siz de sevince abartanlardansanız anlayabilirsiniz belki. Hayatımda yolunda giden tek şey ilişkim olmuştu, aksaklıkları geçiştiriveriyordum bu büyüyü bozmamak adına. O da öyleydi.
Ben hayatım boyunca, kimseyi kestirip atmadım. Ne çeşit bir kavganın içerisinde olursam olayım ne çeşit bir itiraf duyarsam duyayım, ne çeşit bir kızgınlık yaşarsam yaşayayım, dinledim. Eğer karşımdakini insan yerine koyuyorsam, dinledim. Herkese de saygı duydum; hocalarıma, öğrencilerime, aileme, arkadaşlarıma, komşularıma, akrabalarıma, sevgilime herkese. Bundandır ki ne zaman kestirilip atıldığımı anlarım, o zaman çok kırılırım sözlük. kırılganlık da can sıkar hale gelince kırık kalp kartını oynayasınız gelmiyor, zaten masada sizden başka kimse olmuyor.
itirafımdır,
Ezip geçtirmem üstümden, ''hak etmedim ama'' diye ağlamam bundan böyle.
Yapımda ve yayında emeği geçen yukarıda saydığım ve saymadığım herkese teşekkür ederim.