sesinde bi şey var senin
dinledikçe dinleten kendini
hikayelerin var, en anlatılası
sabahın körü sonra,
gecenin ta en sonu belki
bir martının, ev çatısına
vurup duran, vurup duran
sonra durmaksızın vuran
ayak sesi gibi
şarkılarda, şiirlerde,
tüm o yaşanmışlık gölgesinde
gelip duran sonra birden bire
arkasına dönüp de bakan
bi şey var, tanımsız
tarifsiz, sefil bi şey
kendini bilmez bir adam var
sonra aklında yer etmiş
adamın bazı fotoğraflar
gerçekmiş gibi sanki
hayali bir sıraya konmuşlar
en beğendiğim şu mesela
ötekiler de fena sayılmazlar
her birisi ayrı ayrı varolsunlar
bi şey var sanki
gözümde yılları eriten
hava karardı mı en çok da
tutup elimden bir piç gibi beni
sana, daha çok ve daha çok
ve daha da çok getiren
benim bu halim, bildik hal değil
sonbaharda da gülermiş bazen yüzüm
bi şey var bu sonbaharda
çikolata tadında senin için
orta şekerli bir kahve,
katran katıklı bir sigara
tadında, bu sonbaharda
gene gülhane parkı'nda,
sarayburnu'nda benim için
bi şey oldu bir ara
gözlerin doldu, canım sıkıldı
sesin titredi, korktun sen
dizlerimin üzerine
büyük bir patırtıyla düştüm ben
saatleri unufak eden,
beni delirten,
kendime dair şüphelere düşüren
sarhoş, kusmaklı sabahlarda
dahi olmadığı kadar
beni, kendimden tiksindiren o şey
yarım kalmışlık hissim gibi illet
farkedilmez bir bela ama ne felaket
sabah ayazlarında, bulut uçuşu gibi
sigaramın dumanında, bir kahve yudumunda
sonunda, en sonunda, hep sonunda
yarımın bitimlenmiş deminde
belki bir özlemek nöbetinde
hep gecenin köründe ama
hep gecenin sonunda...
bi şey var, biliyorum
adsız, namsız, rezil bi şey
beni, ben yapacak bi şey
ve bu şeyi dünya için
o kadar, o kadar
tehlikeli buluyorum...