ünlülerden erdoğan a sert mektup

entry40 galeri
    40.
  1. bazılarının imza atan ünlülerin ne kadar veya ne sebeple ünlü olduğunu sorgulayarak esasını perdelemeye çalıştığı bildiri. ha, bu dünyada yedi milyar insan var, sorsan bu listedeki bazı imzaları tanıyacak olanlar rte'yi tanıyacak olanlardan fazladır, orası ayrı. yani sen koskoca bir ülkenin başbakanı geçiniyorsun, on küsür senedir fırtınalar estiriyorsun, ama bir sean penn kadar tanınmıyorsun, acı tabi...

    avrupa'lı olmak, avrupa'nın bir parçası olmak bu memleket için mısır'ın, libya'nın ya da kuzey kore'nin avrupa ile ilişkileri meselesi değildir, hele "keyfi" hiç değildir. avrupa'nın tarihsel, coğrafik, politik, kültürel ve ekonomik alanlarda bu ülke üzerinde o çok övündüğünüz islami altyapı kadar, hatta belki daha fazla etkisi var. avrupa geçen yüzyıl iki defa savaştı, bu coğrafya osmanlı'dan cumhuriyete, oradanda nato'ya savruldu. ağırlık budur.

    aynı talep ve uyarılar türkiye'nin iç dinamikleri tarafından yapıldığı zaman chp zihniyeti, ateist, darbeci, alevi, çapulcu artık ne verdiyse saydıran, yetinmeyip benzer sözleri söyleyenlerin gözaltına alınması, fişlenmesi, işkence görmesi, hain ilan edilmesi için devletin bütün imkanlarını seferber eden tahakkümcü bir idarenin ve bunları destekleyenlerin elbette cibiliyetlerine uygun bir tarzda "dikkate almıyormuş gibi" bir söylem geliştireceği malumdur. bak, reisleri buyurmuş, the times'a davalar falan açacakmış -kendi cebinden değil elbette; heryerde türkiye mahkemeleri var zannediyor olmalı. o esnaf aklıyla bildiride geçen "strasbourg'da dava açılacak" uyarısını dengelemeye çalışıyor aklınca. "uyarı" diyorum, çünkü geç bile görünse hala bir şansı var: çıkıp en başta "vatandaşımıza aşırı güç uygulanmıştır, sorumluları bulmak hukuk devletinin bir gereğidir" üslubunda bir takım laflar söylenseydi zaten şimdi bu mektup ile hiç karşı karşıya kalmazdı "the prime minister of turkey". ama bırak sessiz kalmayı, bir de öldürülmeleri haklı gösterme gayretinde. şimdi bile çıkıp kendi tayfasının değil, ama tıpkı işgal ettiği makamın ismi gibi "tüm ülkenin başbakanı" gibi bir tutum içerisine girerse yine de yırtabilir. tabi kuru kuru olmaz, arada birilerini de kurban etmesi gerekir, o ayrı...

    "beş kişinin ölmesi" diyor mektup, hem de iki defa; ilk cümlede ve son cümlede, aç parantez beş ölü, haksız için hazırlanan laflar, kapa parantez beş ölü. yani barışcıl gösterilerde beş insanın öldürülme emrini bizzat verdiğini itiraf eden bünyeye ellerinin kanlı olduğu hatırlatılıyor, bu ülkenin de herhangi bir yer değil, mektupta da belirtildiği üzere "avrupa birliği'ne girmeye çalışan" ve nice uluslararası anlaşmada "insanlara insanca davranacağı"na dair imzası olan bir kurum olduğundan bahsediliyor. dingo ve ahırı hikayesi kabul edilmiyor ve kimse hiçbirşeyi karıştırmıyor: bu zamana dek avrupa'da açılan davalarda geçmiş iktidarların sorumsuzluklarının bedelini türkiye ülkesi ödemişti, şahıslardan bağımsız olarak. bu kez kazın ayağı öyle değil. bu kez, bir şahıs ve bir parti politikası masaya yatırılacak. usülen mümkün mü değil mi bir yana, ama davanın gidişatı, reklam edilişi ve ele alınış biçimleriyle türkiye'nin ayıklanıp faturanın şahıslara kesilecek olması bir fark yaratacak. çevresinde hukuktan, politikadan anlayanlar varsa sorsun anlatırlar belki diye söylüyorum. yani bu kez makamın ya da memleketin arkasına saklanamayacaksınız, işin özü bu.

    "ateş olsa cürmüm kadar yer yakar" diyorsanız bir zahmet acele edin, memleketi tamamen ele geçirin. zira bunu yapmazsanız o ateş tahmin edeceğinizden fazlasını yakar. şöyle anlatmaya çalışayım: daha yirmi sene evvel balkanlar'da ülkeleri adına kasaplık yapanlar vardı, ve bugün dudak büktüğünüz o "yabancı unsurlar" tarafından önce uyarıldı, sonra durduruldu. işte bir vakitler herbirşeyleri ülkeleri için yaptığından bahseden idareciler daha birkaç sene evvel kendi ülkeleri tarafından yakalanıp avrupa'ya teslim edilmişlerdir. neden? çünkü insanlar ellerini yıkamak, avrupa'nın ve dünyanın saygın bir üyesi olmak istiyorlar da ondan. bu kadar basit. yani hazır elinizde fırsat varken, muhalefet içerde ve susturulmuş, yargı keyfi, anayasa askıda iken derhal kontluğunuzu, sultanlığızı ya da parti hegemonyasını falan ilan edin, bütün o tanımadığınızı iddia ettiğiniz uluslararası kurumlardan boşanın, yoksa yarın bir bakmışsız iktidar değişir ve avrupa'yı daha ciddiye alan bir yönetim iktidara gelirse, bugün madalya taktıklarınız o gün kelepçeyi takar ve strasbourg uçağında size refakat eder.

    bitti canım tabi, avrupa bitti... biterken arada hitlerleri, karadzicleri falan da yedi ama değil mi? avrupa yarın toptan yok olsa medeniyet yine avrupa'da geliştirilen esaslar ile çekip çevirilecek, ne zamana kadar? ta ki daha iyisi gelene kadar. ancak sen ve senin temsil ettiğin zihniyetin de medeniyet adına hayal edilen "daha iyi" bir alternatif için birer aday olduğunuz söylenemez. hadi diyelim sen anlamazsın bu insan hakları, ifade özgürlüğü, sosyal adalet gibi kavramlardan, nihayetinde demokrasi anlayışının çapı bir sandıktan ibaret. o zaman senin anlayacağını tahmin ettiğim bir konudan örnek verelim: adamlar "avrupa standartları" diye bir kavram çıkarmış ve amerika'sından çin'e kadar her diyarda üretilen mallar bu patenti almadan dünyada ciddi olarak pazar bulamaz, ekmek yiyemez. demek ki bu memleket te kendi "mal"ları için aynı patenti almak durumunda, kusura kalma, kişisel değil, şartlar böyle.
    0 ...