gardımı indirdim,
indirilmeyecek yerde
mavi köşe benim,
kırmızı köşe senin
bir köşesinde
yatak olabilen
bir kanepenin
çenem dağıldı önce
sonra gözlerim
sonra odanın her yerinde
dağılmıştı gözlerin
ağzımda bir kan yumağı,
havlumun rengi solmuş
eldivenlerim yıpranmış
duvarları yumruklamaktan
aylarca yıpranmış hem
yıllarca yıpranmış
mideme bir aparkat
bir oda yeşil manzarası
bir evde
ev de en üst kat
kaşım her açıldığında
dilimde hep aynı
aynı nakarat
melodik bir kahrolsun
diyorum kendime
aynaya bakıyorum
gördüğüm, bildiğim
o yekpare, kepaze
o iki ayaklı derdime
bir yağmur başlıyor sonra
en bilinmedik coğrafyasında
en gizli kalmış tarihinde
dönüşüyor sonra sağanaklara
kaçak dövüşürdüm ben
gardımı indirmezdim
yaman çıktın sen
ben bile böylesine
kaçak dövüşerek
elimdeki tüm kroşeleri
ardı arkasına
bindirmezdim
bir yağmur, sağanağa dönüyor
en bilinmedik coğrafyasında
en gizli kalmış tarihinde
ben, sağanaklarda ıslanmazdım
ahmaklığıma olsun bunu, böylesini
bir türlü olsun yakıştırmazdım
bir suskunluk başlıyor sonra
en bilindik coğrafyasında
en göz önü sayfasında tarihin
dönüşüyor sonra çığlıklara
kaçak yaşardım ben
bir selamın üstüne
ikincisi denk gelmezdi
yaman çıktın sen
ben bile böylesine
suskun çığlıklarımı
gökyüzünün en bilindik
yeşilliklerinde
böylesine acı ile
böylesi ıstırap ile
inletmezdim,
inletmezdim
yaman çıktın sen
ben, düşüyorum sanki
yıllardır ne zaferler
kazandığım
ne eldivenler parçaladığım
ne anılarımı saklayan
bu ringden