köprümüzün altından akan suları çukurlara doldursak dünya engebesiz bi yer olurdu eminim. nereden geliyor bu değirmenin suyu peki, gözyaşlarından tabii ki. sen ağladın, ben ağladım, omuz omuza verdik; iki sevigli, iki aşık, iki yarım ağladık. biz hep gölgelere ağladık. varlıkla yokluğu karıştırdık. var olan bir kolyeyi var olmamış bir bedene yakıştırıp hüzün süzdük içimize. gölgeler kolye takabilir mi sevdiğim ya da kalbi var mıdır gölgelerin? gölgeler geçer gider. onlar hep gündüz olmuşturlar, gece sırt dönüp uyudular. zaten onun için adı gölgeler. birden fazla gölgesi vardır insanın, onu sürekli takip eden geçmişinden izler. hepsi birbirinden farklı gözükse de aslında hepsi gölge işte, yoklar gerçekte. ve olmayana ağlamak bize has belki, yalnız bize yas. eğer çok korkuyorsan geçmişimin izlerinden, gölgelerimden, arkama geç ve sarıl bana. o zaman yüzümden vuran güneş oluşturamaz beim gölgemi, seninki oluşur yalnızca arkamızda. sen o durumda sarılırken bana, ben de dönmem arkamı asla, bakmam senin gölgene. hatta dedik ya alalım bi vespa diye. otur arkama sarıl bana bahsettiğim şekilde. öyle gidelim sevdiğim. arabanın içinde de gölge olmaz aslında ama takılmışsın işte bi kere.
eğlenceli şarkılar dinleyelim istedim ben hep arabada ama seni kıramadım çoğunca. ağlamak ve bu aptal üzüntüler sana hoş geldiği gibi bana da hoş geldi bazen ama demedim bir şey. belki ikimiz de mazoşist delileriz. ilginç bir haz veriyor yatakta kıvrana kıvrana ağlamak, sende de oluyor biliyorum. insan mı hissediyoruz acaba? arındığımızı falan? ya da biliyoruz ya ağladığımız kadar güleceğiz bi gün, belki bunun için hoşumuza gidiyor içten içe kim bilir.
farklıyız biz aynı değiliz. aynılıklarımız bi hayli fazla ama bir koca deniz çıkartacak kadar da farklılıklar damlıyor aramızdan merak etme. şarkı koyunca arkaya yazmak notaları okumak gibi, şarkıyı söylemek gibi oluyor, geliyor sürekli devamı, yazdıkça yazası geliyor insanın. ama şuan öyle yazasım geldi ki zaten ne şarkı dinliyorum arkada, ne bir melod, var kulaklarımda. kalbimin senin için atışı gerekli müzikal hazzı veriyor bana. ve unutmadan, sarhoş oldun bi defa sen. birlikte bulduk kafayı. apayrı insanlar pislikleri içinde gülüp eğlenirken, koca kalplerimizi biribrine sürtüp kıvılcım çıkarttık, ağladık seninle ben. şükür tasımız vardı ama lafta kaldı, unutuverdik sağlığımız, unutuverdik sevgimizi, temiz olduğumuzu, genç olduğumuzu, hayallerimize, biririmize dair hiç bitmeyen sonsuz umudumuzu. çok geç olmadan dön bu yollardan derken veda yolunu kastetti hep teoman, senin hoşçakallarını kastetti. bildin ama gizledin kendinden zamanı geldikçe. ben hatırlattım ama yine, ve yine hatırlatırım gerekirse.
hatırlıyor musun "aşkolsun" demiştim sana, sen de "olsun" demiştin. sen ol demiştin ve olmuştu sevgilim. yaratmak mutlaka yaratıcıya mahsustur ama dünyevi yaratıcılığının bir sonucu, mimarın çizdiği bina, şairin yazdığı kitap gibi yaratmıştın sen de bambaşka bir aşkı; kıyası mümkün olmayacak derecede sakin ve ihtiyatlı, huzuru tamamiyle içinde barındıran bu karmakarışık duyguyu.
bin kilometrenin aramızdan çıkışını uyuyarak geçiremedim ben hatılarsın. dönüş yolunda aksine, hava karardığı an uyumak istedim kafamı otobüsün camına dayayıp. gelirken de istemiştim çabuk geçsin diye ama becerememiştim işte. o bin yok olduğu an, asansörün kapısında o en sevdiğimi bekleyip ardından sarıldığım an, ne gelişim yordu beni ne gidişim. ne en ufak pişmanlık duydum ettiğimiz onlarca kavgaya dair ne de korku hissettim bir gün gidebileceğin dair. bir buçuk yaşındaki çocuğun bilgisayar oyununa bakması gibi gibi, bomboş bakan iki göz bir koca kalp vardı karşımda, saçları ıslak. soyutuna alışmıştı değerli hissedilmenin ama ilk kez bu kadar somut olmuştu belki ona. ve hep olacaktı da. değerliydi o çok, öyle kalacak da.
sözlüğe girmememin bahanesi yok. seni buldum burda ve havası kalmadı sözlüğün hepsi bu. nankörlük mü acaba bu zall'a? neyse affettiririz nikahta. ne dedim, nikah mı dedim ben? dedim. bakma öyle, önceden duymadın sanki benden. neyse reklama gerek yok zamanı gelince 7 tepenin 7sinede de patlatırız gökyüzü ışıklarını sen pek sevmesen de. korkarsan sarılırsın artık ne yapalım, sırf bunun için bile değer aslında bence.