çocukluğumda merdivenlerde ayak seslerini duyduğumuz anda annemin uyarılarıyla beraber kardeşimle odamıza kaçardık. sen rahatsız oluyorsun diye senden önce yemek yer, asla sofraya seninle oturmazdık. asla izlediğin televizyonun önünden geçmedik. evciliklerimiz hiçbir zaman şenlikli olmadı. hep kısık sesle oyun oynadık. başın ağrımasın diye sevdiğimiz şarkıları bangır bangır dinleyemedik. hep annemize çattık, çıkıştık. koltuğunu cama doğru çevirdin kimi zaman. ne annemle ne de bizimle muhattap olmak istemedin. hiç ses etmedik. hiçbir zaman harçlık isteyemedik. hayatımda bir kere para istemeye kalktım kavga çıktı aramızda. liseli, gencecik bir kızdım, arkadaşlarla eğlenmeye gidemedim o gün. kodaman amcalarım sana eziyet ettiğimizi düşünerek bizimle iletişimi kesti. babaannem elini öpmeye gittiğimizde suratını astı hep. ne suç işledik de böyle oldu? bizi hiç dövmedin biliyorum ama bakışlarınla yarattığın şiddeti tahmin bile edemezsin.
şimdi kocaman kadın oldum 3 yıldır evliyim, yakında bir bebeğim olacak. yaşadığım evi hiç ziyaret etmedin. şimdilerde sadece ayda yılda bir telefonda konuşuyoruz seninle. ama asla yaşadıklarım karşısındaki hislerimden bahsetmedim. bahsetsem ne olacak? anlamayacaksın ki. bizi yine de sevdiğini biliyorum. senin durumunu da biliyorum. anneni kaybettin. onu hayallerinde yaşatmaya çalışıyorsun. şimdi bir deri bir kemik kaldın. her şey değişiyor. kimse durduğu yerde durmuyor. ya mezara gidiyor, ya da rüzgar sürüklüyor oraya buraya. ama anılarımız hep bizimle. bunu annenin ölmesiyle beraber keşfettiğinden beri bize olan tavrını yumuşattığın için teşekkür ederim yine de sana.
doktora gitmeyi hep reddettiğin için hiçbir zaman şizofren teşhisi konulmadı ama ben öyle olduğunu biliyorum ya da ona benzer bir hastalığın olduğunu. bu yüzden çok sıkıntı çektiğini de biliyorum. ama biz de çektik işte.
torununu görmeye gel(e)meyeceğini biliyorum. olsun zamanı gelince getireceğim sana. her şeye rağmen et yine tırnaktan ayrılmadı bak!