yazarların kendi yazdığı kısa öyküler

entry20 galeri
    1.
  1. Kısa bir hikaye - bu neyin kafasıydı?

    çok güzel içiyorduk, evet.
    hem güzel şeyler içiyorduk,
    hem sağlam içiyorduk,
    hem de kafamız çok güzeldi.

    o gece arkadaşımda kalıyordum. içerken dedi ki " moruk, yarın sabah işim var ben erken çıkıcam, bu masayı tertemiz yapacaksın, bir tane çöp istemiyorum.". "olamaaaz!" dedim, "ulan bu kafayla nasıl temizleyeyim?". "oğlum şimdi değil." diye güldü, "sabah kalkınca diyorum.".
    "tabi lan." dedim rahat mimiklerle, "hallederim, sen rahat ol.", göt olmuşluğumu hissettirmeden. sonra bi güzel içmeye devam ettik.

    sabah hafif bir baş ağrısı ile uyandım, maymun gibiydim. geceden, aklıma kazıdığım tek şey kalmıştı. o masa temizlenecekti.
    önce bi sigara yaktım. oturdum, çakırkeyif uyanılan günün ilk sigarasını sıçarken içmenin tadını çıkardım. elimi yüzümü yıkadım kendime geldim, "vaov" dedim aynadaki yüzüme. yüzüm cevapladı " işte şimdi uyandım."

    hemen bir market poşeti bulup masaya geçtim. çöpe gidecek şeyleri attım. boş tenekeler, izmarit dolu yarım Hindistan cevizi kabuğu ve diğerleri.
    masada, çöp olamayan ve normalde masanın üzerinde duran eşyalar kalmıştı. ümitlerle oynanmış hayal kırıklıklarıyla yırtılmış şans oyunu kuponu, tornavida, kibrit kutusu, diş ipi ve normal kül tablası.

    eşyaları masadan alıp yandaki televizyon sehpasına koyduktan sonra, masanın yüzeyine yapışmış olan içki döküntüleri ve küller çarptı gözüme. hemen mutfağa koştum ve bekardan çok kullanılmış bulaşık süngeri ile peçeteyi aldım. masayı süngerle benliğimden benlik katarak silip tertemiz yaptıktan sonra fark ettim ki, masanın rengi aslında bej değil beyazmış.

    yattığım çekyatı düzelttim ve üzerime örttüğüm örtüyü toparladım. eşyalarımı toplayıp şortumu ve tişörtümü giydim. çantamı sırtıma geçirdim ve evden çıktım. öğlene doğru fabrikaya uğradım ve işlere bir göz attım. vardiya bitimine kadar yapılması gereken işleri hallettim ve şehre döndüm.

    akşama doğru arkadaşımın balıklarını beslemek için tekrar eve gittim. yemlerini verdim. buz gibi bir teneke calsberg açtım ve salona geçtim. çekyat ile masa arasına girdim, götümü çekyata döndüm. "oh be!" dedim, "ne gündü.". çekyata oturdum, uzun uzun yudumladığım tenekeyi koymak için masaya bir baktım.
    içinde iki tane izmarit olan kül tablası!

    ne olmuştu evde?

    yoksa hırsız mı girmişti? evde çalmaya değer birkaç şey vardı.
    sabah, masanın üstünde kalan eşyaların hepsini sehpasına koyduğum televizyon.
    balıkların her beslenişinde, "ulan balıkları peynir ekmekle beslesen, şunu almadığın paralar ile bir ömür tatil yaparsın." diye arkadaşıma içimden akıl verdiğim pahalı balık yemi.
    açılmamış tobleron kutusu. hemen kontrol ettim üçü de yerindeydi. hırsız yoktu.

    yoksa arkadaşım eve benden önce gelmiş ve iki sigara içip tekrar dışarı mı çıkmıştı? o da olamazdı.
    çok sevdiği balıkları, yem suya düşmeden sudan fırlayacak kadar açtı. gelse kesin yemlerini verirdi. yine de aradım, "moruk" dedim, "balıkları yemliyorum ha". "eyvallah kardeşim" dedi. "gelmiyor musun?" diye sordum. "yok daha işim var, gelirsem seni ararım. çıkarken cam pencereyi kapat hırsız girmesin" diye yanıtladı. hırsız olmadığını az önce teyit etmiş bir ses tonu ile "okey moruk" dedim ve kapattık.

    geriye tek bir ihtimal kalıyordu, o kül tablasında başkası sigara içmediğine göre, ben bu sabahı da hatırlamıyordum.

    belki temizlikten sonra ben içmiştim o sigaraları.
    belki de çöpleri doldurduktan sonra yere koyduğum market poşetini tekrar açmadım ve masayı sildikten sonra normal kül tablasını televizyon sehpasından alıp, içini boşaltmadan masanın üstüne koydum.

    bunlar ne alakasız ihtimallerdi. arkama yaslandım. başımı çekyatın üstüne yasladım. ellerimi başıma koydum ve düşündüm. bulamadım.

    çantamdan not defterimi çıkardım. yarınki bana sormak için yazmaya başladım;
    " kısa bir hikaye - bu neyin kafasıydı?..."
    0 ...