Tekel kendi sübjektif tercihlerini gazetede, televizyonda, radyoda, dergide kendisinin istediği biçimde yansıtabilecek gazetecilerle çalışmak ister. O gazeteciler de aynı amaçla kendi alt kadrolarını yaratır. Üst ve orta kademe böyle oluştuktan sonra haberin peşinde koşan muhabirlerin tekel için bir önemi yoktur.
Bilgi üretme ortamında eğer üreticilerde bir tekelleşme carsa medyanın temel işlevi bozulur. Tekellerin kendi özel tercihleri özel yargıları, kendi hesapları aktardıkları bilgiye de yansır. Toplum tekelleşmiş ortamlarda kendisine gelen bilginin sağlığından emin olamaz.
Medya organları tekelleştikleri ve sermaye birikimine ulaştıkları zaman başka sektörlere yayılırlar.
Tekelleşme durumunda gazeteciler ya basın meslek ilkeleri ve basın ahlakını unutup tekellerin ilkelerini ve tekel etik değerleri benimsemek ya da işsiz kalmak durumundadır.,
Bir malın satışı tekelin yönetimindeyse, o malın üretiminde kullanılan ham maddelerin anlamı da aynı tekelin elindedir. Basında, kâğıdın dışında en önemli üretim unsuru basın emekçisi, tekelci basının bir organında çalıştırılmayan işçi, aynı grubun diğer organlarında da iş bulamaz. Dolayısıyla gazetecinin çalışması tekele bağımlı hale gelmektedir.
Gazetecinin mesleğini hayattan, toplumdan ve halktan kopmadan yapması zorunludur. Ancak basında tekelleşme süreciyle birlikte ortaya çıkan medya plazası şeklindeki mekânlar bu olayı engellemektedir.
Tekeller değişik satın alma güçlerini ve değişik tüketici tercihlerini de değerlendirir. Oysa düşük fiyatlı ürünler, düşük kaliteli ve sağlığa, topluma zararlı ürünlerdir. Örneğin çok ucuz fiyata çıkan gazeteler.
Tekelleşme yatırımların artması, çalışanların artması, satışın artması, promosyonun ve tekelin tanıtımı için harcanan reklam bütçesinin artması sonucunu getirir. Dolayısıyla tekelleşen medya doğru haber dürüst yorum yolundaki tercihinin yerine daha fazla reklam alma tercihini öne geçirir.
Tekel kârı maksimum kârı hedeflendiği için, emeğin maliyetini düşürmek amacıyla sendikalaşma olayı azdır.
Tekelleşmenin olduğu yerde çoğulculuk ortadan kalkıyor demektir. Bunun sonucunda demokratik ortamlar da yara alır.
1990larda Türkiyede ticari televizyonların yayına başlaması ve basın sermayesinin finans sermayesiyle bütünleşmesi en önemli iki gelişme olarak ortaya çıktı. Yapılan araştırmalarda okurların %86 oranında basına güvenmediği ortaya çıktı. Günümüzde bu oran nispeten düzelmekle birlikte basına duyulan güvende bir sonra olduğu meydandadır.