Elbette sevindim. Sebeplerinden biri, büyük bir ozanı bütünüyle tanımak. Üstelik bir Türk ozanı bu. Sonra yeni birtakım şiir tatları getireceğini düşündüm. Dilimizde kapalı kalmış bir dönemi getirmesi ayrıca bir imkândı diye düşündüm. Bir efsane konusunda düşünme değerlendirme imkânını bulduk.
Şiir tatları getireceğini düşündüm dediniz. Bulabildiniz mi bunu?
Şiir tatları bulmak başka bir şey, getirileceğini düşünmek başka bir şey. Nazım en azından bize bir yanlışlığı hatırlatmaktadır.
Peki bu yanlışlık nedir?
Şöyle söyleyeyim: Hem kendi yanlışlığımız hem de onun kendi yanlışlığı.
Ayaküstü bir konuşma gerçi bu ama biraz açar mısınız?
Sıkıntım var. Bugün çok şiir konuştum. Neyse. Ben Nazımın veya Nazımın şiirinin Türkiyeye bir şiir olayı değil de bir politik olay olarak getirilmesini hala kabullenemedim. Aslında bir ozanın halk yararına bağlı davranışlara yönelmesi, katılması ona ancak değer katabilir. Ne var ki bu çeşit ortaya konuluş, ozanın kendi şiir değeri, dil içindeki değeri konusunu konuşurken ve tartışırken birtakım yanılmalara götürebilir kişiyi. Nazımın ozan kişiliği hakkında pek konuşmak istemiyorum onun için şimdilik. Ona saygımdan, şiire saygımdan. Biraz beklemek istiyorum bu yüzden.
Son bir soru. Nazımın şiir dili bugün için eskimiş midir?
Nazımın dili ve dünyası eskimemiştir, geçilmiştir sanıyorum.
Mehmet H. Doğan
Nazım Hikmet şiirinin gelişine sevindin mi?
Elbette. Nazım Hikmet şiirinin gelişi sanat hayatımızı iki yönden etkilemiştir bence Önce; ünü sınırlarımızı çoktan aşmış, adı dünyanın en büyük şairleri arasında sayılan kendi öz şairimizi kendi ülkemizde yayımlayamamak, yabancı dillerden izlemek gibi bir utançtan kurtulmuş olduk. Düşünce ve sanat hayatımızın, gerçek değerlerine kucak açacak, onları savunabilecek bir cesarete ve aydınlığa ulaştığını gösterir bu. Sonra, Nazım Hikmet şiirinin hemen tamamının kısa zamanda yayımlanmış olması bugünkü şiirimizi doğrudan doğruya etkilemiştir. On binlik pahalı baskıların, sanat ve edebiyata karşı genel bir ilgisizlikten yakınılan bu günlerde bir hafta-on gün gibi kısa zamanda tükenmesi aslında gözlerimizi açması gereken bir olay. Bugün şairlerimiz onu taklit etsinler, onun gibi şiir yazmayı denesinler demek istemediğimi bilirsiniz. Yalnız, Nazım Hikmetin özlemlerini, hıncını, kızgınlığını, mutluluğunu ya da acısını dile getirdiği halkımızla nasıl iç içe olduğu, nasıl hiçbir zaman ondan kopmadığı, ona yabancılaşmadığı da gözden uzak tutulmaması gereken bir gerçek. Son yıllarda şiirimizde gördüğümüz mutlu gelişme, şairlerimizin bunu anladığını ve değerlendirdiğini gösteriyor. Claude Roy, bir Aragon incelemesinde şair, bizim alçak sesle düşündüğümüzü yüksek sesle söyleyen kimsedir diyordu. Daha önce başka bir yerde de söylediğim gibi şairin ya da sanatçının en iyi gören göz olduğu gerçeğinin bilincine varmamız, Nazım Hikmet şiirinin gelişiyle daha da hızlanmıştır.
Nazım Hikmet şiiri yeni bir şiir mi sence?
Zor bir soru bu. Ne diyeyim? Shakespeare şiiri yeni bir şiir mi sizce; ya Baudelaire, Verlaine, Elliot, Cummings şiirleri? Her şeyden önce şiiri konuşalım isterseniz. Nazımın yazdıklarının şiir olup olmadığını konuşalım. Yeni şiir-eski şiir sınıflandırması edebiyat tarihçilerinin uğraşı içine girer. Bir kere hangi ölçüye göre yeni ya da eski diyeceğiz bir şiire? Biçimine göre mi özüne göre mi yoksa yazıldığı devreye göre mi? Bu yolla bir olumlu sonuca ulaşabileceğimizi sanmıyorum ben. Bir eleştirmeci, bir edebiyat tarihçisi Yeni Türk Şiiri der, güzel bir kavramdır bu; edebiyatımızda belli bir tarihten, bir yön değişiminden, bir atılıştan sonra yazılan şiirleri anlatmak ister bununla. Ama kırk yıldan fazla bir süre devamlı şiir yazmış, şiir düşünmüş bir şairi 1920lerdeki bir şiirinden Saman Sarısıda kadar uzanan bir Nazımı nasıl vurabiliriz bu ölçüye? Sanıyorum pek iyi cevaplayamadım bu sorunuzu çünkü ters geldi bana.
Nazım Hikmet büyük bir şair mi?
işte bu sorunun sonuna bir sence sözcüğü eklemeliydiniz. Çünkü bazıları ağızlarının bir kenarında tuhaf bir gülümsemeyle vallahi ne bileyim, bilmem ki ne desem gibi laflar ediyor. Düşüncelerini doğrulayacak sağlam kanıtları yok ellerinde. Kekelemeleri ondan. Evet, büyük bir şair Nazım. Milletlerin edebiyat tarihlerinde sık sık rastlanamayacak bir kilometre taşı o. Dünya içinde kazandığı haklı yer, büyük şair niteliğini şüphesiz kazandırmıştır ona.
Beğenmediğiniz, kötü şiirleri yok mu hiç?
Olmaz olur mu On binlerce mısra yazmış bir şairin bütün şiirlerinin aynı güçte, aynı değerde olmasını nasıl bekleriz? Ama örneğin bir Berkeley ya da Gövdemdeki Kurt değerindeki birkaç şiirle onu kötü şair saymak, gerisinde birtakım hesapların yattığı bir kötü niyet gösterisi değil midir?
Nazım şiirinin bugünkü şiirimizle ilgisi?..
Neyse ki toplumumuzda karanlık bir devrin kapanmasıyla, şiiri şiir yapan tek öge kapalılığıdır diyen anlayışın da ayakları suya erdi. Daha Nazım şiiri yayımlanmadan önce iyi niyetli bir genç şairin, kendi kapalı şiir anlayışını savunurken başka türlü şiir yazılır mı bilmiyorum ben deyişini hatırlıyorum. Bugün o şair, başka türlü de şiir yazılabileceğini görüp daha bir güçlü oturacaktır şiir yazmaya sanırım. Birçok şairimizi etkilemiştir Nazım, bundan sonra da etkilemeye devam edecektir. Diliyle, şiir yapısı ile, şiirlerindeki insan yüreği ile, insana duyduğu saygı ile. Şiirimizde bugün tartışmasını yaptığımız birçok sorunu onun şiirinde çözülmüş olarak buluyoruz. Dil yönünden, şiirin tekniği yönünden Gidip gelip başvuracağız bu şiire daha uzun zaman.
Afşar Timuçin
Nazım Hikmet şiirinin yeniden yayımlanmasını nasıl karşıladın? Daha önce yeteri kadar okumuş muydun?
Nazım Hikmet şiirinin yeniden yayımlanması gerekiyordu. Türkiyemizde Nazım Hikmet şiirine sahip çıkmak istemeyenler olabilir ama Nazım Hikmet şiiri Türk şiirinin bir parçasıdır. Yayımcılar onun şiirini yayımlamakta geç mi kaldılar acaba? Bir şey diyemem. Kulaktan kulağa yayılıyordu Nazım Hikmetin şiirleri. Ben de kulaktan dolma bilirim ondan bütün bildiğimi. Ama bakıyorum da epey şiiri aklımda kalmış. Ben Türkiyedeyken kitaplarının yayımına geçilmemişti. Montréalde bu kış, benden Türk şiiri üstüne bir konferans vermemi istediler. Bereket, McGill Üniversitesine bağlı islam Enstitüsünde epeyce kitap buldum da işi yüzüme gözüme bulaştırmaktan kurtuldum. Bu arada Nazım Hikmetin bütün şiirlerini toplayan, önsözünü Philippe Soupaultun yazdığı bir antoloji geçti elime. Nazım Hikmetin konferansta okuduğum şiirlerini o kitaptan seçtim. Bildiğim bazı şiirleri, Fransızcaya çevrilmekle güzelliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdi. Nazım Hikmetin yeniden yayımlanması, kendinden önceki bütün değerleri yok bilmekten övünme payı çıkaran genç kuşağın işine yaramıştır sanırım. Eskiyi aşamayan yeniye yeni demek doğru mu? Bu sözlerimden genç kuşağı yerdiğim anlaşılmamalı.
Onun kitapları ya da şiirlerini topluca okuduktan sonra Türk şiirini yeniden yorumlamak gereği duydun mu? Sence Nazım Hikmet nasıl bir ozan?
Duymadım elbet çünkü Nazım Hikmetin yeri belliydi bende. XIX. yüzyıl, bizim edebiyatımızda hem bir gerileme hem bir ilerleme dönemidir. Bizimkilerin dünyayı öğrenmek istemeleri bir ilerilikti ama Batıya, Batılıya hayran olup edebiyatımızın süregelen tadını bozmayı göze almaları bir gerilikti. Edebiyatımızın kaynağından kopmuşluğu uzun sürdü. Gariptir, hikâyenin yerli olana gözlerini çevirip unutulmaz örnekler verdiği sıralarda şiir Batıseverliğin pençesinde kıvranmaktaydı. Nazım Hikmet, Cumhuriyet döneminde yerli kaynaklara yeniden dönme gereği duyan ilk şairimizdir. Kemalettin Kamudan, Ömer Bedrettin Uşaklıdan, Faruk Nafizden bugüne kalan ne? Nazım Hikmet kültürün evrensel bir genişliği olduğuna inanan pek az insandan biriydi bizde. Batı karşısında uğradığımız aşağılık duygusundan iz yoktu onda. Bizim insanımızın tarih boyu sürdürüp getirdiği anlayışın, değerlerin üstüne kurdu şiirini. Memduh Şevketin, Fahri Celalin, Refik Halidin, Sabahattin Alinin, Fahri Erdinçin, Sait Faikin başarıları da aynı kaynaktan gelmiyor mu? Bence Cumhuriyetten sonra Türk şiirinin yetiştirdiği birkaç büyük şairimizden biridir o. Nazım Hikmet, Fazıl Hüsnü, Orhan Veli, Behçet Necatigil birbirinden daha az önemli değildirler. Cahit Külebi adını da unutmamalı bu arada. Bunlar apayrı kişilikleri olan şairlerdi ya, hepsinde ortak olan bir yan vardı: bize özgü olanı, yaşarlığıyla bize kendini duyuranı şiirlerinde yaşatmış, yaşatıyor olmaları. Yerli olmak, evrensel olabilmenin ilk basamağı. Sözünü ettiğimiz şairler, yerli olmayı bildiklerindendir ki evrensele kadar uzanabilen bir değere ulaşabilmişlerdir.