Onun gittiği günden beri böyleyim ben; mutsuz, umutsuz, hayalsiz. Bir kapanın içinde yaşıyorum ve buna alıştım. Alınyazısı değil bu, benim seçimim. O gitti, ben bittim. Kendimi kendime tutsak ettim. Zevk almıyorum bundan, ama alıştım. Büyük bir boşluğu kapatacak güçte değilim, o yüzden tutsaklığı seçtim. Bakıyorum etrafa, tutsak olmadığını söyleyenler mi tutsak değil? Hep güldüm onlara. Benden daha beterler onlar. itiraf edemeyen insan neyi gerçekten yaşar ki? Sokakta kasılarak yürür ve bir sürü insana çarpar. O, öylece vardır hayatta.
Ben, bence yokum hayatta, ama yaşadığım için varım aslında. Soğuk havada, rüzgarı içime çekerek, kimseye çarpmadan ve tutsak tutsak ama süzülerek yürüyorum kalabalıkta. işte sen bunu öğrettin bana. Gitmeseydin, daha pek çok şey öğretecektin. Ben muhtemelen kendime değil sana tutsak olacaktım. Olmadı. Ne yapalım. Kader... Sonbaharla anmıyorum seni. Kışın armağanı oldun sen bana. içimi gerçekten ısıttın, şimdi tutsak isyanlarımda da ısıtmaktasın. Hala sebebini bilmediğim derin nefesler alırken, ister istemez ismin çıkıyor ağzımdan. O zaman öyle bir doluyor ki gözlerim, ağlamıyorum hiç. Sadece doluyor, boğazım çok yanıyor, ismin bir çırpıda çıkıyor. Başlarda daha zordu sensiz olmak. Ne yapacağını bilememek. Sonra sonra tutsaklık çözüm oldu bana. Dedim ki kendime, tutsak ol en iyisi kendine. O zaman oldu işte. Çözüm yolunu buldum. Boynumu büktüm, sessizce oturdum. Oldu, işte tutsaktım. işin ilginci anlamadı kimse. Acı çektiğimi zannettiler sadece. Oysa acıdan daha fazlası vardı bende. Hiç kötülemedim seni, gerçekten. Ömrü var her şeyin dedim, bitmiştir ömrü . Bir sürü şey dedim işte. Ay yükseliyor bu gece, sen derinleşiyorsun içimde. Sanırım gözlerimiz karışamayacak bir daha birbirine, zor. Seni bilmem ama benim için zor.