midem ağrıyor. gecenin bu saatinde hala ayaktayım ve sigaram bitti. bugün ayın 7 si, bu akşam tüm arkadaşlarım kredilerini çekip içmeye gittiler ama alkolle artık aram eskisi kadar iyi değil. keyif verici maddelere sarmadım hiç. 3 satırlık bir facebook konuşması kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. akşam 9 da kalktım ve yatakta oturup 20 dakika boyunca sırıttığımı hatırlıyorum. nedeni yok işte öylesine sırıttım sadece. sanırım rüyamda metallica ile birlikte konser veriyordum ve kirk'e 'grupta yer yok oğlum siktir git amaan sende yaa' diye çemkiriyordum. buna anca gülerim zaten. gitarım günlerdir yok ve ben kendimi odada yalnızken çıplak hissediyorum.
hoşlandığım birisi olunca direk arsız bir şekilde abartarak yazabiliyorum. dünyanın umrumda olmadığını o kadar çok belli ediyorum ki artık insanların beni sallamamaya başlayacağını düşünüyorum. hiçbirşeyden korkum yok fakat mesafeli durmak istediklerim var. iğreniyorum sadece; korkmuyorum.
finallerim bitti ve ben vizesinden 100 aldığım dersten büte kaldım. bazen çok büyük konuştuğum gerçeği suratıma çat diye vurdu anlayacağınız. bir gecede statik uzmanı olan ben için pek sıkıcı bir durum değil gerçi. çalışıp hallederiz son gecede. yarın sınavım yok ama birisinin sınavı olduğu için okula gitmeyi planlıyorum. ne yazıktır ki saatini bilmediğim için 11'den 4'e kadar okulda takılacağım. belki bilgisayarımı da götürürüm ama o zaman başımı kaldırmayacağım için onu göremem.
bilgisayarımın işlemci fanı bozulmuştu ve ben bildiğin vurdurarak çalıştırdım. açık bir şekildeyken elektronik her türlü aleti kurcalayabilirim. elektrik çarpmasına ve yanıklara karşı doğal bir direncim var. yılanlardan korkmadığımı veya tiksinmediğimi fark ettim. sene başında yurdun bahçesinde kucağında uyandığım rihanna saçlı, muntazam eyeliner'ı ve mor ruju olan kızın adını hatırlamıyorum. o gece en son olarak votkamız bitince 2şer kapak kolonya içmiştik.
red hot chili peppers dinlerken orgazm oluyorum. bu sözlüğe her girdiğimde sol frame'de gereksiz başlıklar görüyorum ve içimdeki ana brittanica bir anda yok oluyor. sadece itiraf yapıp çıkasım geliyor. artık bloguma içimi dökemiyorum; sanırım o da okuyor. geçen eski sevgililerimden birisinin twitter hesabına rastladım, korumayı kaldırmış. benden ayrıldıktan sonra benle 2 tweet atmış ve sonra hiçbirşey yokmuş gibi hayatına devam etmiş. ya da öyle davranmış. sonra bir başka eskiye, sonra bir başkasına derken sabaha kendimi küçük iskender olarak bulacağımdan korkup kapattım bilgisayarı ve sherlock holmes okumaya başladım.
sevgililerimden yarısıyla sırf can sıkıntısından ayrıldım. sevdiğim insanla kavga etmeyi ve dalaşmayı çok seviyorum fakat kimse kimse için vazgeçilmez değildir şeysini unutuyorum. sonra üzülmüyorum tabi. o üzülsün de demiyorum. kırıp dökmeye çalışanlara g.tümle gülüyorum. bir insanı kırmaya çalışıyorsan o kişinin umrundayken yapmalısınız çünkü. karşıma geçip 'öylesin böylesin şöyle eksiksin vs' diyen birisinin gözlerinin içerisine bakıp beyninin ne kadar küçük olduğunun farkında olduğumu çaktırmadan kahkahalara boğulmak istiyorum. özlediğim insanlar var ama yanımda değiller. 'başın ne zaman sıkışırsa ara' diyenin aslında en son aranacak kişi olduğunu biliyorum.
1 hafta tatilimiz var ve bu süreç boyunca millet karınca gibi sevişecek ama ben haala yarın ne yesem derdindeyim. beddua aldım kesin bir yerden ama nerden çıkar biter gider bilmiyorum. sadaka vereceğim ama amacına hizmet etmesi halinde daha büyük günaha gireceğim. sevişmek için sadaka verilir mi amk. parayla yapacağım en son iş de seks olur sanırım. çünkü duygu istiyorum; benim için gülen gözler istiyorum. ve bunun için yine uzun bir süre bekleyeceğimi zannediyorum. son 3 ilişkimden falan hiçbir bok anlamadığım gerçeğini de ortaya koyarsak; büyük ah almışım sanırım. illa soyunup yatağa girme derdinde değilim; olsam kütüphane ve kantin arasında gidip gelmem okulda. ben sadece bana yetişebilecek hızda bir insan istiyorum.
gerçekten de hazırlık sınıfındaki halimi özlüyorum. kafa hocalar, geniş bir arkadaş ortamı ve ufak tefek, dünya tatlısı bir sevgili ile geçmişti. bahara doğru ayrıldık, yaza kadar sürmüştü nefretim. kin tutan birisi asla olamadım, ama sevgi pıtırcığı da değildim. sonra lisedeki bir sevgilimin ahının tutması nedeniyle yazları kısmetim kapanır oldu. kışları açılıyorum ve bütün kış üşüme derdim yok ne mutlu bana.
insanlara hayatım boyunca asla güvenmedim. ama hep güveniyormuşum gibi zannettiler. onlara birşeyler anlattığımda 'oha lan bana çok güveniyor bu kadar anlattıysa' oldular. fakat hiçbir zaman kendimi kaybedip bu sınırları aşmadım nedense. hep birilerine birşeyler anlattım, o kadar doluydum ki senelerdir; sadece boşaltıp rahatlamaya çalıştım. benim arkamdan konuşurlar mı, sır tutarlar mı, yoksa benim aleyhime kullanırlar mı diye hiç düşünmedim. umrumda da olmadı hiç benim hakkımda birşeylerin söylenmesi. piç bile dendi yüzüme karşı; siklemedim. çünkü bu benim değiştirebileceğim birşey değildi ve intikamını almak da bana düşmezdi. aile olma duygusundan hiç haberim olmadı.
dünyada benim için önemli kimse yok. belki de annesizliğin verdiği kuyruk acısından dolayı bir kızı beğendikten sonra 'evlenilir lan bunla' diyemiyorum artık. erkek annesine benzettiği kadınla evlenirmiş. bir de ciddi düşündüğü kızı annesine anlatırmış. bende ikisi de yok ne yapayım bilemedim hiç.
bu sözlükte yazan gerçek kimliğimi hiçkimse bilmiyor sanırım. birkaç takip edenim vardı da onlar da artık sallamıyordur diye düşünüyorum. birisi karı kız peşinde heba oldu yandı çocuk, diğeri lys falan filan derdinde kendine hayrı yok, sonuncusu da nedense ne yapıyor diye merak bile etmiyorum.
onun için gece 4-7 arasında buraya böyle upuzun bir itiraf bırakıp kayıplara karışıyorum. kimse okumuyor, ben de günlüğüme yazıp yazıp sonra yırtıp çöpe atmak zorunda kalmıyorum. saçlarım çok uzadı ve kafamda bildiğin aslan yelesi var gibi. kestirmeye üşeniyorum. siyah bir bandana aldım, her gören tenisçiyim falan zannediyor.
hayatım iyi yada kötü değil. yani en azından şöyle diyebilirim. iyi de hissetmiyorum kötü de. sanırım hissetmiyorum. yani bu en azından duygusuz bir hissizlik değil; onu biliyorum. ergen gibi 'herşeyi gördüm ben hayattan alacağım zevk kalmadı' tribinde değilim. sadece biraz yemek ve sigara ile günlerce odamdan çıkmadan müzik yapabilirim. cennetin enstrümanının hala piyano olduğu konusunda iddialarım sürüyor.
league of legends'ta ülkenin en iyi takımlarından birisinde saldırı gücü taşıyıcısı olarak oynuyorum ve turnuvalardan kazandığım parayla son 3 ay kazandığım parayı birleştirip seneye bir motosiklet almayı düşünüyorum. oyunla ilgili bir site açacağım yarın; onun gelirlerini de 7-18 yaş arası gençlerimizi bu oyundan uzak tutmak için harcayacağım. ben 15 yaşında iken aktif bir şekilde türkiye'nin en büyük klüplerinin altyapılarında futbol oynuyor, piyano ve gitar çalıyordum. matematik olimpiyatlarına defalarca katıldım, lisede fizik projem tübitak ödülü almıştı ve lys'de bu bana ek puan olarak geri dönmüştü. şimdi 15 yaşında sırf bir oyun için anasına bacısına sövdüren asosyal, dar kafalı gençler görüyorum.
her zaman savunduğum gibi; yazının uzunluğu arttıkça saçmalama katsayım tavanlarda geziyor. tavan demişken; egomun götümden büyük olduğunu söyleyen 12341232354. insanın kafasına sıkarım artık. insanlara yardım ettiğim kadar yardım görsem dünya şuanda cennetin bodrum katı olmuştu.
çok fazla duygu değişikliği yaşıyorum ve bu olayın hızı salisenin onda birine kadar ulaşabiliyor. birisini görünce ona karşı büyük bir sevgi besleyip bir anda tek bir bakış ile aniden öldürme isteği doğurabiliyorum içimde. 5 dakika içerisinde yüzlerce şey düşünebiliyorum, bir gün içerisinde binlerce senaryo tasarlıyorum kafamda fakat benim için tasarlanmış olan tek bir tanesini yaşıyorum.
uçmak istiyorum.
sonsuza kadar yaşamak istiyorum.
şu ana kadar tüm yaşadıklarımın bir rüya olması ihtimalinden hoşlanmıyorum.
eğer rüya ise de uyandığımda beni bekleyecek olan her türlü yeni şeyi merak ediyorum.
bu kadar uzun yazdım, okumayın diye. ben bunları hissediyorum ve kimse bilmiyor. en azından beni tanıyanların haberi yok. çünkü herkes senin, benim ve onun dış görünüşüne bakıyor.