hayata dair iç burkan detaylar

entry5915 galeri ses2
    3209.
  1. ilkokul yıllarım. ailecek adeta kemal sunal'ın öğretmen filmini yaşıyoruz. memur çocuğuyum. küçük bir çocuk olmama rağmen maddi darlığın farkındayım. emektar babamla bir yerlerden dönmüştük. orası her neresiyse, epey yürümüştük diye hatırlıyorum. yorgunduk... yaz sıcağı... babam dalgındı... neredeyse hiç konuşmuyorduk. bir derdi vardı, hissediyordum. ne olduğunu, neden dalgınlaştığını, ne düşündüğünü hiç sormadım. çünkü kelimelere ihtiyacım yoktu. ben onun ciğerinden bir parçaydım. o söylemese de, ben o sızıyı zerresine kadar hissediyordum.

    kısıtlı bütçeye rağmen bir ihtiyaç hasıl olduğu için mi, yoksa babamın, bendeki hüznü dağıtmak, dikkatimi başka yere çekmek için mi soktuğunu anlamadığım bir markete girdik. ben rafların arasında reyonların arasında dolaşıyorum. babam birşeylere göz gezdiriyor. bir müddet böylece dolandıktan sonra kasaya yaklaşıyoruz. babam, şimdi ne olduğunu hatırlamadığım birşey almış. yine dalgın... yine suskun... kuyrukta bekliyoruz. bende de bir hüzün, bir keder. dalıp gitmişim. ( benim de bir huyum vardır. bir yerlere dalıp gittiğimde, gözlerim put gibi hareketsiz kalır. tek bir noktaya odaklanır. kendime gelene kadar da baktığım yerin ne olduğunu, o an nereye baktığımı farkedemem.) işte o kuyrukta beklerken, yine böylesi bir dalgınlık hasıl olmuş. gözüm bir noktaya takılı kalmış. babamın sesi ile kendime geldim:

    -alayım mı oğlum?
    +hı?
    -onu sana alayım mı?
    +neyi baba?
    -o çekirdeği...

    o an anlıyorum ki, dalıp gittiğimde gözlerimi çekirdek paketinde unutuvermişim. babam farkediyor. farkettiğinde, bir daha hüzünleniyor. o an bir baba şefkati ile gönlümü hoşnut etmek istiyor. ama ikimiz de herşeyin farkındayız. ben, otobüs parası vermemek için onun hergün erkenden kalkıp da yürümeyle çok uzaktaki işine gidip geldiğini bilirim. o da benim bu çocuk halimle herşeyin farkında olduğumu bilir. o sessizliğimin ve durgunluğumun sorumluluğunu da yüreğinde bir yük olarak taşırdı.

    --spoiler--
    -alayım mı oğlum?
    --spoiler--

    benim öylece pakete baktığımı gören babam, öylesine hüzünlü ve çaresiz bir şefkatle sormuştu ki bu soruyu... yıl 2013. aradan geçmiş on yedi yıl. ama ben o anı dün gibi hatırlıyor, o sızıyı halen en derinden hissedebiliyorum.

    yok benim babam...
    yok benim canım...
    yok hüznüne kurban olduğum...
    sırtımı yasladığım dağ...
    nolur, yüzüne düşmesin hüznün karanlığı...
    sen eğilirsen, ben yıkılırım be babam!

    varsın olmasın dünyalığımız...
    varsın biraz meşakkatli olsun yolumuz...
    dert değil...

    yeter ki sönmesin gönül çerağın...
    asla ama asla nemlenmesin o göz pınarların!

    +yok baba canım istemiyor.
    -hangisini alayım oğluma...
    +bak valla canım istemiyor baba.
    -hadi şunu alalım... olur mu?
    +baba valla gerek yok. bu sıcakta canım birşey istemiyor.
    -...

    o an ne oldu bilmiyorum.nasıl oldu bilmiyorum... yaratıcı neden öyle bir anı ikimize yaşattı onu da bilmiyorum.

    biran geldi ki, ikimiz de başımızı kaldırıp birbirimize baktık. benim dudaklarım seğiriyordu, onun da gözleri nemli...
    16 ...