ilkokul 5. sınıf öğrencisiydim.
'aslında zeki ama çalışmayan' bir öğrenciydim. bu yalan o zamanlar hemen her öğretmen tarafından toplantıya gelen anne babalara söylenen klişe bir laftı. 'çocuğunuz çok zeki ama çalışmıyor, çalışsa neler yapacak ama işte çalışmıyor' diyerek aslında 'çocuğunuzun başarsızlığının benle ya da onun zekasıyla hiç alakası yok sadece çalışmıyor' alt mesajıyla anne babaları sorunsuzca savuşturmak vardı bu yalanın altında. yazık anne babalar da bir nebze avunurlardı. neyse bunun pek bir alakası yok anlatacağım şeyle, biz anımıza geçelim.
günlerden bir gün, ödevimi her zamanki gibi düzenli bir şekilde yapmadığım bir anda öğretmen artık bıkmış olacak ki beni tahtaya çıkardı ve 'söyle bakalım mavi isik ödevini neden yapmadın' diye sordu. o 30 kişilik sınıftaki insanın ömründen ömür çalan sessizliği bildiniz heralde. arkadaşların pis pis gülmeleri, o an bana yapılacakları zevkten dört köşe pür dikkat izlemeleri cabası. çok utanmıştım. o an aklıma bir yalan geldi. zaten hep böyle anlarda aklıma illaki bir yalan gelirdi ve çoğunda yırtardım :
'öğretmenim, ödevimi yaptım ama evde unuttum' dedim. bu gayet makul bir yalandı. fakat öğretmenimiz hiç beklemediğim bir karşı atakla bana :
'iyi o zaman git evden getir' dedi.
işte o an, o küçük beynimle hayatımın en zor anının o an olduğunu, dünyada daha kötü bir anın olamayacağını, dünyanın o an başıma yıkıldığını hissetmiştim. şu an bile o an yaşadığım dumuru hatırladıkça iliklerimde hissediyorum. 'eeh meh piki örtmenim' diyerek hıçkıra hıçkıra ağlayarak eve koştum. heyecandan gebererek hızlı hızlı yarım yamalak ödevimi yapıp okula geri geldim. örtmen yer mi anlamıştı tabi. ama ağladığımı farkettiği için üzerime gelmedi. ben de o günden sonra hiç ama hiç yalan söylemedim. hehe şaka şaka mekanizmanın yetersiz çalıştığını farkedip daha mantıklı yalanlar söylemeye başladım. *