kinyas ve kayra dan sonra okuduğum ikinci hakan günday romanı olup,
ayraç kullanmadan okudum neredeyse. iki part halinde. inanılmaz akıcı ve insanın böğrüne böğrüne oturuyor.
kadına şiddet. islamda kadına şiddet. doğu'da kadına şiddet. duygusal şiddet. fiziksel şiddet. cinsel şiddet.
Hakan Günday gibi bir yazarın bu klişe üzerinde yürümesi can sıkıcı oldu başlarda. Sonra kitap aktıkça, tesadüfler geliştikçe, karakterler değiştikçe "vay amına koyayım" dedim. sonra elimden bırakamadım zaten.
bir önceki entrye katılarak, tasvirlerin gereğinden fazla detaylı olmasını doğru bulmadım. 11 yaşında kızın uğradığı cinsel taciz, steven'ın evinde olanlar, derda'nın annesini parçalaması... o kadar gerçekçi anlatılmış ki midem kaldırmadı neredeyse. fakat hakan günday bu. yeri gelince cümleler tokat etkisiyle fiziksel bir acı yaratırken, yeri gelince mideniz kalkabiliyor. hazırlıklı okunması lazım.
bir de, kinyas ve kayra'daki gibi deli aforizmalı sevenler beklentilerini bulamamış bu kitapta. normal. daha çok olay var çünkü. amına koyayım'ları, sikeyim'leri çıkarınca kitap direkt elif şafak kitabına dönüşebiliyor. anlatım öyle aynı. bu da tuhaf.
birinci bölümde requiem for a dream teması işlenmiş sanki, filmden çok etkilendiği belli. özellikle bazı iğrenç sahneler direkt kitaba uyarlanmış. okurken dedim "bu adam bu filmi izlemiştir, kalıbımı basarım" çok sürmedi birkaç sayfa sonra filmden bahsetti. "ben demiştim" dedim sonra.
ikinci bölümde de ağır bir oğuz atay ve tutunamayanlar etkisi var. kitabın elle yazılmış, değişik fontlu kısımlarında oğuz atay üslubu baskın olduğu kadar kolpaydı da. hiç yakışmamış hakan günday'a. hani severim seni ama, oğuz atay olmak senin neyine, dur hele derler adama.
sonuç olarak, beğendim. hatta kitabın içinde kayboldum sandım bir ara. çok aforizma beklemeden, akıcı ve dramatik bir roman okuyacağım kalitelisinden derseniz.. tavsiyedir.